Muş Alparslan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Abdullah Kıran’ın “Türkiye, Kerkük referandumuna vetosunu kaldırmalı” yazısı Maksatlı olarak yazıldığı aşikar, Böyle bir yazıyı tutup vitrine asmak ise edepsizlik ve ahlaksızlıktır ve aynı zamanda yeri yurdu istila altında mağdur Türkmenlere karşı büyük haksızlıktır. Kullanılan kalem kiralık olduğu ortada. Bilinen o ki, bir üniversite hocanın asla toplumu yanlış yönlendirmek için, birilerine yaranmak için açıklama yapmaz, kesinlikle siyasi görüşlerine ve tercihlerine uygun bilim uydurmaya çalışmaz.
Bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin tarihi mimari eserleri, sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir. Kerkük Kalesi, Gök Kümbet’i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, 16 gözlü Taşköprü gibi 60′tan fazla Türk eserine Kerkük’ün her noktasında rastlamak mümkün. Kerkük’ün petrol sahası Baba Gürgür’ün ismi bile bu bakımdan çok şey anlatıyor. Diğer taraftan edebiyat ve kültür alanında da Türkmen ağırlığını görmek mümkün. Kerkük’teki sanatçıların çoğunluğu da yine Türkmenlerden. Kerkük Türküleri, dünyanın bir çok ülkesinde aynı ad altında yayınlanırken neden Kerkük adı altında diğer toplulukların dillerinde Türküler yayınlanmamış ve yayınlanmamaktadır. Çünkü yoktur ve bu da Kerkük’ün aidiyeti ve kimliği kimlere ait olduğunu göstermiyor mu?
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Abdullah Kıran: ” Kerkük’ün tarihi bir Kürt şehri olduğunu” iddia ediyor. Kürtlerin Kerkük’te tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Yok. Hocamızın elinde bu iddiayı ispatlayacak belge ve kanıtı var mı? Yok. Niyet kafaları karıştırmak. Sayın hocamıza Irak tarihinden bir kesit sunmak istiyoruz, belki tarih bilgisi de artar.
Irak, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden bir ülkedir. Örneğin M.Ö. 5000 yıllarında Sümerlerin, 2750’lerde Akadlar’ın, 2000 dolaylarında Asurluların, 1171 yıllarına kadar da Babilliler’in yurdu olan Mezopotamya, M.S. Romalılar ve Sasanilerin elinde kalmıştır. 7. yy.’da Mezopotamya Müslümanların akınlarına sahne olmuş ve 637 yılında bölgenin tamamı İslam idaresine bağlanmıştır. Sırasıyla Emevi Devleti, Abbasi Devleti, Selçuklu Devleti, Musul ve Sincar Atabeyliği, Erbil Atabeyliği, Celayirliler Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu Irak’ta hüküm süren devletler oldular. Irak I. Dünya savaşına kadar Osmanlı idaresinde kaldı.1918 Kasım ayında bölgenin tamamını işgal eden İngiltere’nin nezaretinde 1921 de Irak devleti kuruldu.
Görüldüğü gibi tarih boyunca bölgede Kerkük’ü içine alan hiçbir zaman ne bir Kürt devleti nede beyliği kurulmuştur.
Bölgede Türkler tarafından kurulan Türkmen devlet ve beylikleri şunlardır:
a. Irak Selçuklu Devleti 1118-1194
b. Atabeylikler
(1) Musul Atabeyliği 1127-1233
(2) Erbil Beyliği 1144-1233
c. İlhanlılar Devleti 1258 -1339
d. Celayirliler Devleti 1339 -1410
e. Karakoyunlu Devleti 1411 -1468
f. Akkoyunlu Devleti 1468 -1508
Bu dönemden sonra 1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu Irak’ta hüküm sürmüştür. Irak’ta Türk hâkimiyeti 900 yıldan daha fazladır. 400 yılı kesintisizdir. Yani Kürtlerin, Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğu iddiası bir hayal ve safsatadır. Bunu biz söylemiyoruz tarih söylüyor.
Tüm Türkmen siyasi parti, sivil toplum kuruluşları, aydınları, yazar çizerleri, yöneticileri ve Türkmen halkı sert tepki koymalıdır, ki bu gibi utanmaz ve yüzsüzler tarihimizi çarpıtmaya yeltenmesin.
Bu sözde üniversite hocasının hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmalı, çünkü bir üniversite hocasının yakışmayacak şekilde toplumu yanıltıp yanlış yönlendirmeye yönelik açıklamaların yasalar önünde suç sayılmaktadır, sözümü sayın Ali Yaşar’ın Oğuzam, Türkmenem şiiri ile bitirmek istiyorum, tarihimizi çarpıtmaya yeltenenlere ithaf olunur, saygılarımla.
Ali Kerküklü
Oğuzam, Türkmenem
Oğuzam, Türkmenem… Bayatlardan Türkmenem…
Damarlarındaki asil kan, aslına çektiğin ırk menem…
Yaprağın asılı dallar, gövdeni taşıyan kök menem…
Yolunu gözleyen yar, aşkınla çarpan ürek menem…
Can içre canan bilmişem gavim gardaş, nerdesen…
Yedi koldan, yirmidört boydan gelmişem Orta Asyadan…
Yayından fırlayan ok, huduttan hududa atılan mızrak,
deli taylar gibi dörtnala esmişem…
Az gitmişem, uz gitmişem, dere tepe düz gitmişem…
Kuş uçmaz kervan geçmez dağları göçebe adımlarla gezmişem…
Irağı yakın, yurdumu ırak eylemişem…
Tırnaklarımla oymuşam tortu kayaları,
kıraç toprakları gözyaşlarımla sulak etmişem…
Kızgın tohumlar serpmişem, emek vermişem, aşa getirmişem…
Türk illerine haber salmışam gavim gardaş nerdesen…
Selçuklu şah-ı sultanlarım adım atmış otağıma,
kapıda karşılamışam civan-ı mert erlerimi,
başım üstünde berhudar ağırlamışam…
Musul’da Zengiler, Kerkük’te Kıpçak,
Erbil’de Beg Teginliler adıyla Atabegleri kurmuşam,
Türk’ün adını âlemlere duyurmuşam…
Bayındır Kızanı torunlarımı kucaklamışam,
bahar coşkusu Akkoyunlar gibi meralara yayılmışam…
Sultan Cined oğlu Şah İsmailimle pişirmişem ham yanlarımı,
ocağımda tüten Safevi ateşiyle alev alev yanmışam…
Genç Osmanlıyla açmışam Bağdat’ın kapısını,
cahiliye devrini kapatmışam…
Dil, din ve ırk özgürlüğüyle donatmışam halkları,
mum gibi aydınlatmışam kör karanlık tarihi,
çevreme ilim, irfan, ışık saçmışam…
Derin hülyalara dalmışam gavim gardaş, nerdesen…
Ne zaman ki Türk birliğine diş bilemiş düşman,
çapraz fişek silahıma davranmışam…
Zırnık ödün vermemişem sevgimden,
korkmamışam heç, ölümleri kuşanmışam…
Yalın ayak koşmuşam Kafkas cephelerine,
Sarıkamış harekâtına katılmışam…
Buz kesmiş yüreğim Allah-u Ekber Dağlarında,
katmer katmer kefensiz donmuşam…
Çanakkale’de etten duvar olmuşam,
göğüs göğüse çarpışmışam Allah vekil,
bir adım geçirmemişem gâvuru öteye,
üst üste cansız yığılmışam…
Nasıl ki harb-i cihanlarla zayıflamışam,
güçten kudretten düşmüşem heyhat,
yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları,
hemhal manda manda paylaşılmışam…
Öyle ki et ve tırnak misali ayrılmışam,
süt kuzu yavru gibi Anadolu’dan koparılmışam…
Köpekler hırlamış peşimden, yılanlar tıslamış…
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş nerdesen…
Lord planları tayin etmiş kaderimi,
Misak-i milli sınırlar dışına çıkarılmışam…
İtilmişem, kakılmışam, horlanmışam külliyen,
tekme tokat yerlere yatırılmışam…
Dağ ayılarının önüne atılmışam yaralı,
çöl develerinin hörgücüne tepe taklak asılmışam…
Türk menem demişem, Türkçe söylemişem,
Eskiyaka’da kurşunlara dizilmişem…
Emeğimin hakkını istemişem,
Gavurbağ’da linç edilmişem…
Adalet beklemişem, iplere gerilmişem…
Eşitlik yeğlemişem, zab suyu kana bulanmış,
Altunköprü’de ekin gibi biçilmişem…
El insaf vicdan dilemişem zindanlara sürülmüşem…
Diri diri gömülmüşem gavim gardaş nerdesen…
Kollarım kırılmış omuzlarımdan, işkencelerle yoğrulmuşam…
Gözlerim kan çanağı, fincan fincan oyulmuşam…
Ölmem yetmemiş kâfire, ip sarılmış cesedime, ibret-i âlem sokaklarda dolaştırılmışam…
Lime lime dağılmışam gavim gardaş, nerdesen…
Kimliğim değiştirilmiş,
El-Temim olmuş Türkmen Kerkük,
hafızalardan kazınmışam…
Baas baas bağırmışlar,
kin kusmuşlar yüzüm barabarı,
evimden yurdumdan göçe zorlanmışam…
Okumak yazmak yok…
Düşünmem, konuşmam, kızmam yasak…
Ağzım dilim bağlanmışam…
Başın kaldırıp bakmak, göz ucuyla süzmek ne cüret…
Oturmam, yürümem, gezmem yasak…
Elim ayağım dolanmışam…
Taş kesilmişem gavim gardaş nerdesen…
Di gah gel…
Di gel ölem di gel…
Adına gurban olam di gel…
Alnına kanım çalam di gel…
Bayrağım göğün mavi yeli, ay yıldızım sen…
Yurdum Türkmen eli, can özüm sen…
Soyum sopum Türkoğlu, yüzüm sürdüğüm izim sen…
Oy men ölmüşem gavim gardaş, nerdesen…
Ali Yaşar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder