22 Kasım 2011 Salı

Ali Kerküklü - ABD, Özgürleştirilmiş Irak'tan Çekiliyor

2003 baharında insanlık, doğanın güzelliklerinin tadını çıkarmaya hazırlanırken talihsiz Irak halkı, dünya tarihinin en büyük emperyalist güçleri olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin saldırı ve işgallerine maruz kaldı. Demokrasi ve özgürlük vaadi ile sahneye çıktılar, ama “Demokrasi ve özgürlük” oyununun her sahnesinde, insanlık adına yüz kızartıcı görüntülerden başka bir şey sergileyemediler. Bu toprakları, mazlum insanların kan ve gözyaşları ile suladılar. Okyanus ötesinde hazırlanan ve yirmi iki ülkenin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Orta Doğu Projesi bu coğrafyada adım adım uygulanıyor. Bu kapsamda bir Kürt Devleti'nin temellerini atan işgalci güç Amerika ve İngiltere Türkmen kentlerini de bir bir kürt aşiret reisleri kontrolündeki peşmergeye teslim ediyor. Saddam Hüseyin'in otuz beş yıl baskı ve zulüm altında tuttuğu ve Araplaştırma politikalarına maruz bıraktığı Irak Türkleri, bugün hem işgalci Amerikan ve İngiliz güçleri hem de işbirlikçi Peşmergelerin zulmü altında yaşam ve kimlik mücadelesi veriyor. Petrol yatakları üzerinde kurulu bulunan Kerkük'ün, gelecekte çok daha önemli bir petrol üretim merkezi haline geleceği biliniyor. Kürt grupları, bu zengin kaynaklar üzerine oturmanın hayallerini kuruyor. Kürt grupları, Türkmen şehri Kerkük’ü ele geçirmek için işgalci ABD ve İngiliz güçlerinin de desteği ile Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi. Kerkük’ün demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. 1927 yılında Türkmen Şehri Kerkük'te Baba Gürgür'den çıkan petrol herkesin can damarı olacaktı. Olacaktır da bunun Kerkük'e faydası ne? Kerkük, bu gezegende, aklımıza gelebilecek en büyük servetin (zengin petrol yatağı) üzerinde oturup, ama yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılan insanların kenti.
İşgal güçlerinin, Irak'lı tutuklulara işkence yapması -tutukluların dövülmesi, aşağılanması, cinsel istismara uğraması ve öldürülmesi dünyanın gündemine oturmuştu.“Medeniyetin taşıyıcısı” olduğunu iddia edenlerin, hemcinslerine karşı yaptığı işkenceler, insanın kanını donduracak türdendi. ABD ve İngiltere Irak'ı işgal ederken Sünni, Şii ve Kürt diye ithal bir proje ile geldiler. Iraklılık kimliğini silmek için her yola başvurdular, tüm oyun ve planlarını iki mezhep ve bir etnik üzerine kurmuşlardı “böl ve yönet”. İşgalden sonra Irak’ta ölenlerin sayısı 1milyondan fazla ve 4 milyon Iraklı ise yerinden yurdundan oldu. Bu oyunun adı ise “ Özgürlük ve demokrasi” idi, ama ne özgürlük değil mi? Bugün Irak, Can güvenliğinin olmadığı, dünyanın en tehlikeli ülkesidir. İşte Irak'a ve Iraklılara vaat edilen ve getirilen “özgürlük ve demokrasi”!
ABD ve İngiltere'nin yeni emperyalist stratejisinin pilot bölgesi olan Irak'ta, bölgeyi giderek ateş, vahşet, nefret ve kin girdabına sürükleyecek olan kaos stratejisini lanetlerken, bu stratejinin gölge oyuncuları ve piyonları, olma rolünü üstlenmiş olanların insanlık dışı zihniyetin yaptıklarına karşı susmak istemiyoruz. Ama taraftar gürültüsü içinde sesiniz cılız kalıyor.
BM diplomasisinin “iyi uygulamaları” (Ekonomik Ambargo ve Silah Denetimleri) kullanılarak Irak’ın diz çökmesi sağlandıktan, insanları aç bırakıldıktan, yarım milyon çocuk öldürüldükten, Irak’ın altyapısında onarılmaz yaralar açtıktan, hatta silahlarının büyük çoğunluğu tahrip edildikten sonra (Diktatör Saddam’a Bu silahları Satanlar İşgalcilerin Kendileri Değil miydi?) tarihte görülmemiş düzeyde bir korkaklık ile “Müttefikler”/”İstekliler Koalisyonu” (nam-ı diğer ‘Korkutulmuşlar ve Satılmışlar Koalisyonu’) – Irak’a işgalci ordularını saldılar!
Küresel çapta hükümet, kurum ve şirketlerin sakladıkları belgeleri kamuoyuna sunmasıyla tanınan WikiLeaks sitesi, ABD’nin Irak işgaliyle ilgili tam 400 bin belgeyi gözler önüne serdi. Washintgon’ın resmi politikası hâlâ ABD’nin ‘ahlâki liderliğinde Irak’a özgürlük ve demokrasi getirildiğini’ iddia ederken, Ocak 2004-Ocak 2010’u kapsayan belgeler sistematik işkence, toplu infaz, kontrol noktalarında yüzlerce sivilin öldürülmesi ve daha önce bilinmeyen binlerce sivil ölümünü daha içeriyor. Belgeler işgalci Amerikalıların işledikleri yüzlerce cinayet, işkence ve tecavüzü saptasalar bile hiçbirini soruşturmadıklarını, zira bu yönde gizli emir bulunduğunu gösteriyor.
Yeni belgelerde, İşgalciler tarafından eğitilen Irak güçleri işgalcilerden eksiği bulunmadığını gösteriyor. Bazısı ölümle sonuçlanan ve tıbbi kanıtları da olan kötü muamele yöntemleri şöyle: Gözlerini bağlama, imkânsız pozisyonlarda saatlerce bağlı tutma, kablo, metal-tahta çubuk, su borusu, motor kayışı, zincir gibi aletlerle kırbaçlama, cinsel taciz veya tecavüz, yaralara acı biber, vücuda asit dökme, parmak kesme. Ayrıca kadınlara tecavüz edilmiş, engellilerin sakat yerleri hedef alınmış, çocuklar bile tavana asılarak dövülmüş.

          Ebu Gureyb Habishanedeki ABD Askerlerinin İşkence Yöntemlerinden biri

Amerikan ordularının başı olan Başkan George W. Bush’a göre “işkenceciler birkaç kişi”ydi. Bush, haftalık radyo konuşmasında: “Irak’taki görevimiz sürecek. Ülkeyi caniler ve katillerin merhametine bırakmaya niyetimiz yok. Özgür ve istikrarlı bir Irak kurulmasına yardımcı olmaya kararlıyız.” diyordu.
üç ay Amerikan işkencesi altında kalan ve sonra hiçbir suçlama yapılmadan serbest bırakılan Abdülrahman Muhammed Salih’in sözleri tüm gerçekleri olanca açıklığıyla göstermektedir: “Tek istediğim, Amerikalıların gitmesi. Çektiklerimizin tazminatı budur. Onlar tüm uygarlığı yok etmeye gelmiştir.”

Amerikan kontrol noktalarına yaklaştıkları için aralarında hamile kadınlarla zihinsel engellilerin de bulunduğu yüzlerce sivil öldürülmüş, binlerce sivil yaralanmış.
Şubat 2005’te Amerikan konvoyunun yakınında koştuğu için vurduğu Iraklı o yolda dilenen bir zihinsel engelli çıkmış. Eylül 2005’te iki Amerikan askeri kendilerine yaklaşan bir araca makineli tüfekle 100 kurşun sıkmış. Iraklı erkeklerin hamile eşlerini ya da hasta akrabalarını hastaneye yetiştirmek için aceleyle sürdüğü araçlar pek çok kez hedef olmuş.
Wikileaks kurucusu Julian Assange, “Savaş suçlarına dair çok güçlü kanıtlar. Afganistan’la kıyaslandığında Irak’ta beş katı fazla öldürme, daha büyük bir kan gölü var” dedi.
Sızdırılanlar arasında Amerikan ordusu askerlerinin kontrol noktalarında ve operasyonlar sırasında sivilleri öldürdükleriyle ilgili de pek çok belge de yer alıyor. Söz konusu bu sivil ölümlerinin bir çoğu kamuoyuna yansımayan ölümler. 2007 yılı Temmuz ayında meydana gelen bir olayda sivil olan 26 Iraklının bir helikopterden açılan ateşle öldürüldüğü de faaliyet raporlarına kaydedilmiş.
İşgalci ABD askerleri Irak’ın Hadisa kasabasında çoluk çocuk 24 sivili soğukkanlı biçimde öldürdüler (Katliam yaptılar). Erbaş Humberto Mendoza “vur” emrini, komutanı çavuş Frank Wuterich’den aldığını itiraf etti. Hadisa kasabasında 19 Kasım 2005’te girişilen bir operasyonda erbaş Mendoza: “Bir evin kapısını çaldık, deniz piyadeleri bekliyordu. Çavuş Wuterich, kapıyı açtıklarında ateş açın, dedi. Ateş edip antrede duran bir erkek çocuğunu öldürdüm. Bir başka evde yatak odasının kapısını açtığımda kadın ve çocuklar gördüm. Dışarı çıkıp erbaşı Stephen Tatum’a, sadece kadın ve çocuklar var, dedim. O da, güzel, öldür onları, dedi. Evin ön cephesine döndüm, arkamdan kapı açıldı ve bir gürültü koptu. Öğleden sonra geri dönünce bir oda dolusu cesetle karşılaştım.” ( Radikal Gazetesi, 1 Eylül 2007, Cumartesi)
Hadisa Katliamından saklanarak yaralı kurtulan 10 yaşındaki İman, yaşadığı dehşeti şöyle anlattı: “Okula gitmek için kalktım. Babam namaz kılıyordu. Dışarıdaki bazı patlama seslerinin ardından askerler evimize girdi. Dedemin ve ninemin odasına bomba attılar. Annemi gözümün önünde katlettiler. Teyzemi kucağındaki bebekle, dayımı ise evden kaçmaya çalışırken vurdular. Bacağımdan yaralandım. Sadece ben ve kardeşim Abdurrahman kurtulduk. Çok korkmuştuk. Kımıldamaktan bile çekindik. Yakınlarım hemen ölmedi. Amerikalı askerler gidince ailemin inleyerek ölmesini seyrettik.”

AMERİKA’NIN IRAK FİYASKOSU
Eylül 2007’de İngiliz bağımsız araştırma kuruluşu Opinion Research Business, Irak savaşının toplam zayiatı konusunda yaptığı araştırmada, Iraklı kaybının bir milyonu aştığını duyurdu. Washington Post’un deneyimli Pentagon muhabiri Thomas E. Ricks, “Fiyasko” adıyla yayımlanan kitabında, ABD açısından işlerin nasıl sarpa sardığını, Irak’a Özgürlük Operasyonu’nun Iraklıları nasıl Saddam Hüseyin’i bile aratacak hale getirdiğini anlatmaktadır. Amerikan yönetiminin savaşı ele alışı ve işgali sürdürme konusundaki beceriksizlikleri üzerine kurgulamaktalar. Orduya yönelik eleştirilerdeyse, özellikle işkence ve kötü muamele skandalları üzerinde durulmaktadır. Irak’taki Amerika için sıkça “züccaciyeci dükkanındaki fil” benzetmesi yapılmaktadır.
Amerikan yönetimindeki birimler arasındaki ahlaksız çekişmelerin Hollywood senaristlerinin hayal gücünden ibaret olmadığı da görülmektedir. Farklı “şahin” grupların iç çekişmelerinde işinin ehli memurların önü kesilirken faturanın Irak halkına kesilmesi acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Amerikan askerlerinin “spor olsun” diye suçu kanıtlanmamış Iraklı tutukluları yere yığılana kadar dövmeleri ya da çelik beysbol sopalarıyla kemiklerini kırmaları raporlara geçen vahşet sahnelerinden sadece birkaçıdır.
Acı gerçeklerden biri de, kamuoyunun şiddeti ne kadar kanıksadığı: İkinci Felluce Savaşı’nda (Kasım 2004) bir camiye giren Amerikan deniz piyadesinin yerde yatan yaralı ve silahsız Iraklıyı öldürmesinin video görüntüleri, dünya kamuoyunda pek yankı bulmadığı gibi bugün o korkunç olayı hatırlamamız için hafızamızı zorlamamız gerekmektedir. Bu duygu erozyonunun günümüzdeki yansıması ise artık “küçük zayiatlı” bombalamaların, haber değeri bile taşımamasıdır!
“Irak’a özgürlük” adı altında başlatılan savaş, Irak halkının tarihine, kültürüne, ulusal kimliğine ve varlığına yönelmiş bir şiddete dönüştü. Ülkede on binlerce masum sivilin katledileceği, bir o kadarının sakat kalacağı, ülkenin mezhep çatışmaları karanlığına teslim gömdüğü felaketin başlangıcı oldu. 20 Mart 2003’ten bu yana ülkede şiddet ve saldırıların yaşanmadığı gün olmadı. İşgal öncesinde bir arada yaşayan Iraklılar arasındaki mezhep farklılıklarını gün ışığına çıkararak kardeş kavgasının fitilini yakan ABD ve İngiltere oldu. Samarra’daki Askeriye Türbesi’ne yapılan provokasyon, mezhep çatışmalarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
IRAK’IN TARİHİ YAĞMALANDI
Bağdat daha düşmeden işe koyulan yağmacıların Amerikan askerleri tarafından engellenmediği, hatta yönlendirildiğini gören çok insan vardır. Aralarında Independent’in ünlü muhabiri Robert Fisk’in de bulunduğu birçok güvenilir kaynak, yağmacıların, mavi beyaz otobüslerle şehre geldiğine ve ellerindeki haritalarda belirlenen binaları, Amerikan askerlerinin gözleri önünde yağmaladıklarına şahit olmuşlardı. Bu binalardan bazılarının duvarları da bizzat Amerikan tankları tarafından yıkılmıştı. İçinde yüzlerce yıllık elyazmaları bulunan Evkaf Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve sahip olduğu emsalsiz tarihi eserlerle dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak gösterilen Irak Ulusal Müzesi de yine bu “otobüslü-haritalı” insanlar tarafından yağmalanıp yakılmıştı. Hangi binaların yağmalanması, hangilerinden uzak durulması gerektiğini gösteren bu haritaların yağmacıların eline nasıl geçtiği, yağmacıların geldikleri otobüsleri nereden buldukları ya da bu otobüslerle birlikte geldikleri insanlarla bu kadar koordineli çalışmaya nasıl karar verdikleri konusundaki birçok soru ise hâlâ cevabını aramaktadır.
Müzedeki emsalsiz tarihi eserlerin yağmalanması planlı bir şekilde yapılmıştı: olayın şahidi Robert Fisk, yağmacılardan bazılarının, anahtarlara sahip olduklarını belirtmişti. Bir müze görevlisinin söyledikleri ise bütün bu olup bitene bambaşka bir boyut getirecek türdendi: O, Amerikalı askerlerin yağmacılar gelmeden önce, üç saat boyunca müzede gezindiklerini söyledi. Müzenin bahçesindeki Babil arkeolojik yerleşiminden esinlenerek yapılmış dev giriş kapısının üzerindeki kocaman delik de yine bir Amerikan tankının işidir. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’e, tüm dünyada büyük tepki uyandıran bu tarih ve kültür talanının nasıl olup da engellenmediği sorulduğunda alınan yanıt, belki de her şeyi açıklar niteliktedir. Basın toplantısında, bu tarz soruların sorulmasından duyduğu rahatsızlığı gizleme gereği hissetmeyen Rumsfeld, gazetecileri azarlar bir tonda: “Sadece özgür insanların suç işleme özgürlüğü vardır.” şeklinde konuştu.

The Guardian yazarı Seumus Milne: “Irak felaketi sadece hatalar ve planlama eksikliğinden değil, halkın işgale direneceği gerçeğini inkârdan da kaynaklandı.” demektedir. Yazara göre, bugün Iraklıların çoğunluğu, ülkede hüküm süren şiddet ortamını yabancı askerlerin (İşgalcilerin) varlığına bağlamaktadır. Iraklıların 85% (Iraklı Kürtler hariç) bu askerlerin derhal çekilmesini istemektedir.

Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin eski Başkanı Hans Blix, İngiliz The Guardian gazetesinde işgali ve sonuçlarını şu sözlerle değerlendirmekte: “Irak’ın işgali, Irak için, Amerika için, Birleşmiş Milletler için, hakikat ve insanlık onuru için bir trajediydi. Savaşın tek kazancı, Saddam Hüseyin gibi katil bir despotun devrilmesi oldu. Saddam Hüseyin iktidarda kalsaydı, kendi halkına zulmeden, ancak dünya için tehdit oluşturmayan, başka bir Kaddafi ya da Castro olacaktı. 10 yıl süren yaptırımlar (ambargo), Irak’ı zaten dize getirmişti. Savaşın hedefi (Sözde) kitle imha silahlarını yok etmekti. Çünkü başka türlü bu savaşı halka kabul ettirmenin yolu yoktu.”
Irak’ta 500 ayrı tesisin 700 kez denetlendiğini ve kitle imha silahı bulunamadığını belirten Blix, yazısına şöyle devam etmekte: “Kitle imha silahları mevcut olmadığı için yok edemediler. El Kaide’yi de ortadan kaldıramadılar. Çünkü El Kaide, Irak’a işgalden sonra geldi. Üçüncü hedef de Irak’a demokrasi getirmekti. (Getirilen ise Kan, Ölüm, Gözyaşı ve Kargaşa olmuştur). Irak tüm bölgeye örnek olacaktı. Bu şimdiye kadar başarılamadı. Irak’a, demokrasiden daha fazla terör getirdi. Savaşın açıkça telaffuz edilmeyen diğer bir hedefi belki de İsrail’in güvenliğini artırmaktı. Bu da başarılamadı, zira savaş İran’ı güçlendirdi. Bu trajedinin sorumluluğu, gerçekleri görmezden gelenlerin boynundadır.”

IRAK İŞGALİNİN GEREKÇESİ PETROLDÜ
ABD ve İngiliz işbirliğiyle 20 Mart 2003’te “Irak’a Özgürlük Operasyonu” adı altında başlatılan Irak işgali, her geçen gün biraz daha artan bir şiddetle günümüzde de devam etmektedir. Irak’ta yasaklanmış kitle imha silahları bulunduğu bahanesiyle başlatılan operasyonun/işgalin, aslında Irak petrollerine yönelik olduğu daha işgal başlamadan, gündemdeki yerini almıştı. Hatta bu süre içerisinde işgalin gerçek nedenleri gerek resmi gerekse de gayri resmi ağızlardan birçok kez kaçtı.
İşgal sırasında İngiltere Başbakanı Tony Blair, “Irak’ın Özgürlüğü Operasyonu’nun amacının, Irak petrolünün yine Irak halkına geri verilmesi” olduğunu söyleyerek içimize su serpmektedir. Yani Irak petrolünün çok uluslu şirketler aracılığı ile Irak halkına geri verilmesi... Örneğin Shell, Chevron ya da Halliburton. Burada atladığımız bir şey mi var acaba? Acaba Halliburton aslen bir Irak firması olabilir mi?  Halliburton’un eski direktörü olan Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, acaba gizli bir Iraklı mı?!
Amerikan ekonomisini tam 18 yıl boyunca yöneten Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan, “Türbülans Yılları: Yeni Bir Dünyada Maceralar” isimli kitabında Irak’ın işgal gerekçesini ilk kez açık dille ifade etti. “Herkesin adı gibi bildiği ama bir türlü kabul etmediği şeyi size açıkça söyleyeyim: Irak Savaşı petrol için çıktı. Saddam Hüseyin’in Ortadoğu’daki petrol stokları için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorduk. O yüzden kendisini devirmeye ve petrolü garanti altına almaya karar verdik.”
Amerika ve İngiltere, Irak’ın işgali ve Petrolü ele geçirilmesi operasyonuna koydukları ad (Kod) Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nun İngilizcesi olan “Operation Iraqi Liberation” sözlerinin baş harflerinin kısaltılmasından meydana gelen “OIL” kelimesinin anlamı petrol dür.  Zaten amaçları da bu değil miydi ? Yoksa mazlum Irak halkını  zalim ve diktatör Saddam’dan kurtarmaya mı geldiler zannettiniz ?
Amerikan ordularının başı olan Başkan George W. Bush, açık ve net bir mesaj veriyordu: “Irak Özgürlüğe Kavuşturulacak.” (“Irak Will Be Liberated”) Belki de demek istiyordu ki, Irak’lı insanların vücutları öldürülse bile, ruhları özgür olacak. Evet bugün Irak’lı insanların vücutları değil ruhları özgür!!!!                                                                  
Şayet bu insanlık ayıbına sessiz kalırsanız, bilin ki sıra size de gelebilir!
(Tarih: 22.Kasım.2011)

Hiç yorum yok: