Musul-Kerkük masada kaybedilmedi
Tarihçi Prof. Dr. Recep Boztemur: 'Musul-Kerkük masadaki pazarlıklarda değil, Birinci Dünya Savaşı sürecinde yitirildi. İngilizler Filistin'i 1917'de işgal ettiğinde Osmanlı zaten Filistin'in kuzeyine çekilmiş ve buraları gözden çıkarmaya hazırlıklıydı'
'Savaşın sonunda ortaya çıkan durum Lozan'da geri çevrilmeye çalışıldı. Fakat yeni bir devlet kurarken o koşullarda yapabildikleri buydu. Yoksa masada kolaylıkla verilmiş değil. Hem Birinci Dünya Savaşı'nda hem ondan sonraki mücadelede kaybedildi'
Şenay YILDIZ
Başlarken...
Dünyanın gözünü diktiği büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak, neredeyse son 30 yılını savaşta geçirdi. Saddam Hüseyin devrilip, ABD askerleri çekildikten sonra da ülkenin durumunun ne kadar iyiye gittiği tartışmalı. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin ağır hastalanması ülke içi dengeleri altüst etti. Erbil'le adeta bahar yaşayan Türkiye'nin Bağdat'la ilişkileri bir süredir pek de sıcak değil. Irak hakkında hemen her gün bir parçalanma senaryosu konuşuluyor. Osmanlı'nın yıkılış sürecinde İngilizlerin ihtiyaçları doğrultusunda yarattıkları Irak'ın bir türlü sağlıklı bir devlet sistemine kavuşamaması, sürekli iç kavgalar ve savaşlarla boğuşmasının nedenleri çok boyutlu. Bu nedenle, bugünden itibaren birkaç gün boyunca Oyunun Adı: Irak başlığı altında yayınlayacağımız seri röportajlarla konuyu mercek altına alacağız. İlk olarak ODTÜ Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Başkanı, tarihçi Prof. Dr. Recep Boztemur'un değerlendirmelerini sunuyoruz.
ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Recep Boztemur'la Irak'ın Osmanlı'dan kopuş sürecini ve ülkenin bugün Türkiye ile ilişkierini konuştuk:
- Osmanlı Kürtlerin çoğunlukta olması argümanıyla Musul-Kerkük'ü kaybederken, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Anadolu'da kalan diğer bölgeler için böyle bir çaba görmüyoruz. Irak'ın Osmanlı'dan koparılma sürecini nasıl yorumluyorsunuz?
1918 sonrası Osmanlı'nın üç vilayeti Musul, Basra ve Bağdat birleştirilip, Irak oluşturuldu. Akdeniz'de üç tane kapı var: Cebelitarık, Süveyş ve Basra Körfezi. Basra Körfezi ve Süveyş'in güvenliği İngiltere'nin bütün Uzakdoğu ticaretini, ulaşımını güvence altına alacak nitelikteydi. Mısır zaten 1882'den beri İngiltere kontrolü altındaydı. Bu nedenle İngiltere'nin en büyük derdi Mezopotamya'nın kontrol altına alınmasıydı. İkincisi 1918'den
itibaren Basra Körfezi'nin Batı yakasında, hem Arap şeyhliklerinde Suudi Arabistan'ın Doğu Yakası, Mezopotamya'nın kuzey ve güneyinde petrol olduğu anlaşıldığı için burasının kotrol edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla, petrol nedeniyle Osmanlı'dan mümkün olan en fazlasını kopartarak bugünkü Irak yaratıldı.
OYUNLA ELE GEÇİRDİLER
- Türkiye böylece Misak-ı Milli sınırları içinde bir yeri kaybetti...
1918 tarihli Misak-ı Milli Musul ve Kerkük'ü kapsıyordu ama petrol nedeniyle çok büyük pazarlıklar oldu, kavgalar edildi, isyanlar çıktı. Mondros Mütarekesi'yle birlikte Osmanlı 30 Ekim 1918'de silah bıraktı. 1917'de Bağdat'ı ele geçiren İngiltere'ye ait Hintli birlikler, Mezopotamya'nın kuzeyine yürüdüler. Daha Musul'a gelmeden Mondros Mütarekesi oldu. Ama bu birlikler iki hafta kadar daha devam edip Musul'u ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu durumu protesto etti. İngilizler 'Mütarekenin imzalandığını bilmeden askeri birliklerimiz devam etti' gibi bir büyük oyunla buraları ele geçirdi, sonra da çıkmadı. Dikkat edilmesi gereken şey şu: Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan savaş makinaları, tankların, uçakların, Queen Elizabeth gibi gemilerin ihtiyacı olan petrolün bu bölgeden geleceğinin farkındaydılar. O nedenle buraların paylaşımı İngiltere ve Fransa tarafından Birinci Dünya Savaşı sürecinde, 1915'ten itibaren gizli anlaşmalarla yapılmıştı zaten. 1920'de sonra ise Ortadoğu'yu manda yönetimleriyle yönetmeye başladılar.
- Ne vardı bu gizli anlaşmalarda?
Bu anlaşmalara göre yeni bir Ortadoğu yaratılacaktı. Irak, Filistin ve Ürdün İngiltere tarafından, Suriye ve Lübnan Fransa tarafından yönetilecek ve Ortadoğu'da bir Yahudi devletinin kurulmasına çalışılacaktı. Mısır ve Şüveyş zaten İngiliz yönetimi altında bulunuyordu. Dolayısıyla 1920'den itibaren böyle bir mücadeleye gidildi. Osmanlı İmparatorluğu 1918 itibarıyla kaybeden taraftaydı, 1922'de ise Türkler kazandı.
KÜRTLERİ KIŞKIRTTILAR
- Ne kastediyorsunuz?
Lozan Anlaşması'na gidildiği zaman İngiltere 1918'den geldiğini iddia ediyordu. Kurtuluş Savaşı'nı görmüyor, görmek istemiyordu. İsmet Paşa'ya 'Biz Mondros ve Sevr'den buraya geldik' dediler. İsmet Paşa da 'Hayır, ben 9 Eylül 1922'den geldim' dedi. Sınırlar konusunda büyük mücadele oldu ama iki şey belirlenemedi: Birincisi sonradan Montreaux ile çözülecek olan Boğazların durumu, ikincisi de Musul meselesi. Önce Türkler ve İngilizler 9 ay kendi aralarında konuşacak, İstanbul Konferansı yapılacak, anlaşmaya varılamazsa sorun Türkiye'nin üye olmadığı Milletler Cemiyeti'ne devredilecekti. Fakat bu arada Anadolu'da Şeyh Sait ve Hakkari'de Nesturi isyanları çıktı ve İngilizler tarafından desteklendi.
- O dönemki Kürt isyanları petrol kavgasında Türkiye'nin elini zayıflatmak için İngilizler tarafından mı çıkarıldı?
Şeyh Sait İsyanı'nda iç dinamikler çok önemli. Yani yeni bir ulus-devlete doğru gidiş, birtakım feodal ayrıcalıkların, ağalığın, şeyhliğin, beyliğin ortadan kalkmasına isyan var. Laik bir Cumhuriyet kuruluyor ve 'Ben topraklarımdaki çıkarlarımı yitiriyorum' diye ortaya çıkamayacakları için, 'Şeriat elden gidiyor' diyorlar. Ama İngiltere tüm bunları çok iyi kullandı. Türkiye bir yandan bunlarla uğraşırken, bir yanda da uluslararası politikada Musul meselesini tartışıyordu. Hakkari'deki isyanda ise İngiliz birlikleriyle sınır çatışmaları oldu ve İngiltere uçakları tarafından Türk askerlerine mermiler yağdırıldı. Yani Hakkari olayı tümüyle İngilizlerin Kürtleri kışkırtmasıyla ortaya çıktı. Ve tüm bunların akabinde 1926'da Milletler Cemiyeti Musul meselesini Türkiye'nin aleyhine çözdü. Türkiye'nin yapacak pek bir şeyi yoktu, çünkü cemiyetin üyesi değildi. İş işten geçtikten sonra 1932'de üyelik için davet edildi.
- Misak-ı Milli sınırları içinde olmasına rağmen Atatürk'ün önceliğinin aslında bu olmadığı, İsmet Paşa'nın da müzakerelerde yeterince mücadele etmediği görüşüne katılıyor musunuz?
Bu mesele 1922'de masa üzerinde çözümlenmiş bir mesele değil; 1914'ten itibaren savaş alanlarında çözümlenmeye çalışılmış bir mesele. İngilizler 1917'de Filistin'e girince, bütün Türk birlikleri Torosların kuzeyine kadar çekilmişti. Yani Türkler orayı en başta gözden çıkarmıştı. Savaşın sonunda ortaya çıkan durum Lozan'da geri çevrilmeye çalışıldı ama yeni bir devlet kurarken o koşullarda yapabildikleri buydu. Yoksa kolaylıkla verilmiş değil. Lozan'da sınır çizilmedi zaten, 1926'da çizildi. O zamana dek verilen mücadelelerin sonucunda çizildi.
- Yani Türkiye Musul-Kerkük'ü masada kaybetmedi mi?
Hayır, Lozan'da kaybedilmedi, sonrasında petrol, sınır ve toprak konularını içeren diplomatik mücadelede kaybedildi. Hem Birinci Dünya Savaşı'nda, hem ondan sonraki mücadelede kaybedildi.
Milliyetçilik çok geç geldi
Osmanlı sonrası 22 tane Arap ülkesi oluştu. Doğu Akdeniz'deki devletler çok yakın zamanda oluştu. Suudi Arabistan 1932, Ürdün 1923, Irak 1921, Suriye Lübnan 1943-46 diyelim... Ulusal birlik sağlayıcı ideoloji milliyetçilik çok geç gelmiştir buralara. Arap milliyetçiliği daha çok Filistin meselesiyle, 1936'daki isyanla gelişti. Irak'ta 1921'den 33'e kadar İngiltere desteği altındaki güçlü Birinci Faysal yönetime geldi bir otokrat, monark olarak. 1932'de Irak İngiltere ile bir anlaşma yaptı, Milletler Cemiyeti'ne üye yapıldı ve bağımsız kabul edildi. Fakat Irak'ta bir anayasanın demokratik kurumların, parlamentonun etrafında insanların eşitçe temsil edildiği bir demokrasi oluşmadı, bir monarkın gücü etrafında tutulan bir ülke oldu hep. Faysal birdenbire ölünce, yerini eski Osmanlı bürokrasisi, yani başka güçlü odaklar doldurdu. İkinci Dünya Savaşı sonrası Baas Partisi kurulup, pan Arabist, milliyetçi, sosyalist eşitlikçi, aydınlanmacı bir parti olarak Araplara birtakım şeyler önerene kadar Osmanlı'dan kopuşun ardından yaşanan o kaos devam etti. Bu bütün Ortadoğu'da böyledir. Nasır, Mübarek, Kaddafi... Çünkü yeterince demokrasisi gelişmemiş bir ülkede siz otokratı çekince, kaos yaşanıyor. Saddam Hüseyin Irak için böyle bir birleştirici güçtü. Talabani sonrası süreç de Irak'ta büyük bir kriz yaratacak.
K.Irak üstünden tüm Kürtleri kontrol çabası
Türkiye Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunma politikası devam ediyor. Ancak Maliki'nin baskıcı Şii politikalara yönelmesiyle beraber Türk hükümeti Kuzey Irak'la yakınlaştı. İkincisi, Türkiye Kuzey Irak'ın bir süredir Batılı devletlerle imzaladığı petrol anlaşmalarının dışında kalmak istemiyor. Üçüncüsü, 2011 yazından itibaren Tahrir'de sokağa çıkanların iktidarı siyasal İslam tarafından kontrol altına alındı ve bu
kitleler değişimin laiklik, eşitlik, özgürlük çerçevesinde olacağı umudunu yitirdiği için Türkiye'ye olan destek azaldı. O nedenle kendisine en yakın Kuzey Irak'ı görüyor. Bu yakınlaşma sanıyorum Türkiye'nin çok korktuğu Kuzey Iraklı Kürtlerle Suriye'deki Kürtlerin birleşip, Türkiye'deki Kürtler hakkında Türkiye'ye tehdit oluşturması endişesini de önlemeye yönelik. Sanıyorum Türkiye Barzani'yi kontrol ederse, bütün Kürt hareketine de hami olabileceğini düşündüğü için Kuzey Irak'la yakınlaştı.
Meşhur yüzde 5: Sarkis Gülbenkyan
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Irak'taki petrolle ilgili ilk çalışmayı yapan bir İstanbul Ermenisi olan Calouste Sarkis Gülbenkyan'dır. Babasının Kapalıçarşı'da dükkanı vardı ve Bakü'den gazyağı ticareti yapardı. Sarkis Gülbenkyan Londra'da
jeoloji mühendisliği okudu, petrol üzerine çalıştı. Geri döndüğünde Sultan Abdülhamit'in talebi üzerine araştırmalar yaptı ve kendisine Mezopotamya'da petrol bulunduğunu belirten bir rapor sundu. Abdülhamit de 1904'ten sonra oralardan topraklar satın aldı kişisel mülkü olarak.
PETROL MÜZAKERECİSİ
Sonra Gülbenkyan Türk Milli Bankası'nı kurdu ve 1912'de kurulan Türk Petrol Şirketi (Turkish Petroleum Company) 'nin yüzde 50 ortağı oldu. Türk Petrol Şirketi ve Deutsche Bank'la beraber işbirliği yapıyor ve Mezopotamya'da topraklarında faaliyet göstermek üzere şirketler oluşturuyordu. Ama Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Almanlar kaybettiği için Deutsche Bank'ın hisseleri Fransız D'arcy'e geçti. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasının ardından İngilizlerle yapılan görüşmeleri de Gülbenkyan yürüttü. 1926 yılında Musul petrolleri paylaşımına girişilince, Gülbenkyan'ın Türk Petrol Şirketi Irak Petrol Şirketi oldu ve hissesi nedeniyle kendisine petrol payı olarak yüzde 5 verildi. Bu nedenle de kendisine 'Meşhur Yüzde 5' denildi. Geri kalan yüzde 95 4 ülkenin büyük şirketleri yani Hollanda, Fransa, Amerika ve İngiltere arasında yüzde 23,75 şeklinde paylaştırıldı.
Bu yüzde 5'le sanat ve eski eser koleksiyonculuğu yapan Gülbenkyan Türkiye'de yatırımlar yapmak, kültür merkezi, müze ve kütüphane kurmak istediğini söyledi. Fakat Osmanlı'nın ve devamındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin Irak'ta petrol paylaşım sürecinin dışında kalmasında rolü olduğu düşünüldüğü için buna izin verilmedi. Gülbenkyan Vakfı Lizbon'da kuruldu.
YARIN
Prof Dr. Meliha Altunışık: Suriye krizi Irak'ı nasıl etkililedi? Petrol düzeni Ortadoğu'da nasıl değişiyor?
Akşam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder