28 Şubat 2012 Salı

Kürt Yönetimi, Avusturya'dan 5 helikopter satın aldı


Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, asayiş ve trafik olaylarında kullanılmak üzere Avusturya'dan 5 helikopter satın aldı.

Uydu aracılığı ile Kuzey Irak'tan yayın yapan ve Bölgesel Kürt Yönetimi Mesut Barzani'nin liderliğini yaptığı Kürdistan Demokrat Partisi'nin desteklediği Kürdistan TV'nin haberine göre, Bölgesel Kürt Yönetimi ile Avusturya hükümeti arasında imzalanan bir protokol ile 5 helikopterin alınması kararlaştırıldı. Alınan helikopterlerin kuyruk kısmında Kürt bölgesinin bayrağı yer alırken, helikopterlerin ağırlıklı olarak asayiş ve trafik olaylarında kullanılacağı belirtildi. Helikopter pilotlarının da Avusturya hükümeti tarafından eğitildiği öğrenildi. Helikopterlerin Dohuk, Erbil ve Süleymaniye illerinde konuşlanacak.

STAR

Kdp'nin Eski Genel Sekreteri Tedavi Gördüğü Hastanede Hayatını Kaybetti


Şırnak Barosu Avukatlarından ve Kürdistan Demokrat Parti'sinin (KDP) eski Genel Sekreteri ve 49'lular davasının eski sanıklarından Av. M. Ali Dinler tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

Tedavi gördüğü Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde hayatını kaybeden Av. M. Ali Dinler'in cenazesi hastanede yapılan işlemlerin ardından ailesi tarafından hastane morgundan alınarak ŞİVİ-DER'e ait cenaze aracı ile Cizre'ye getirildi. Dinler'i taşıyan cenaze aracına Cizre girişinde bekleyen çok sayıda araç Dağkapı Mahallesi'ndeki evlerine kadar eşlik etti. Av. M. Ali Dinler'in cenazesi Tarihi Ulu Cami'nde kılınan cenaze namazına müteakip gözyaşları arasında Cizre Asri Mezarlığı'na defnedildi.

75 yaşında tedavi gördüğü hastanede yaşama gözlerini yuman Av. M. Ali Dinler'in bir dönem KDP'nin genel sekreterliğini yaptığı ve kamuoyunda 49'lular davası olarak bilinen davada tutuklanan 50 kişi arasında yer alıyordu. Dinler'in cenaze töreninde HAKPAR kurucularından İbrahim Güçlü, Kürtçe ve Türkçe bir açıklama yaptı. Güçlü, Dinler'in hayatından kesitler anlatıp onun ne kadar önemli bir insan olduğunu anlattı. Güçlü, "Mehmet Ali Dinler Kürt hareketinin çok eski emektarlarından bir tanesidir. Yaprağın

kımıldamadığı bir dönem olan 1959 yılında büyük fedakarlıkları göze alarak bir kısım arkadaşları ile birlikte Kürt Halkının kendi haklarını kazanması, Kürt kültürünün gelişmesi için büyük bir çaba içerisinde olan büyüklerimizden bir tanesiydi. 1959 yılında elli arkadaşı ile birlikte tutuklandılar ancak tutuklanan arkadaşlarından biri cezaevinde öldüğü için kamuoyunda 49'lular davası olarak bilinen davanın önemli simalarından bir tanesidir. KDP kuruluşundan sonra da her zaman KDP için önemli

çalışanlarından biri oldu. Belli bir dönem sonra önemli bir yönetici kimliğine sahip olduktan sonra ondan sonraki dönemde de partinin genel sekreterliği görevine getirildi. Bir hukukçu olarak da yörede büyük hizmetleri oldu. Özellikle 90'lı yıllardaki karanlık dönemde insan hakları derneğine bir hukukçu olarak önemli katkıları oldu. Uluslararası planda da Kürt meselesinin duyurulması açısından da önemli bir yere sahip olan şahsiyetlerden biriydi" dedi.

Dinler'in 42 yıllık dostu ve dava arkadaşı olduğunu söyleyen Derveşe Zado ise, "Mehmet Ali benim 42 yıllık arkadaşımdır. Dinler 1975 yılında KDP'ye üye olduktan sonra aynı yıl içerisinde partinin genel sekreterlik görevine getirildi" diye konuştu.

Cizre Asri Mezarlığı'nda düzenlenen cenaze töreninde yapılan konuşmaların ardından Av. Mehmet Ali Dinler'in ölmeden önce yakınlarına ve arkadaşlarına öldüğünde mezarına Mele Mustafa Barzani'nin mezarından bir avuç toprağın atılmasını vasiyet etti. Dinler'in bu vasiyetini yakın arkadaşı Derveşe Zado yerine getirdi. 2010 yılında Kuzey Irak'ta yapılan KDP Kongresinde Mehmet Ali Dinler'in de bir ara birlikte çalıştığı Derveşe Zado'ya KDP'ye geçmişte yapmış oldukları katkılardan dolayı Kürdistan Bölgesel Kürt

Yönetimi Genel Başkanı Mesut Barzani tarafından Mele Mustafa Barzanin Madalyası hediye olarak verilmişti.

SON DAKİKA HABER

Tarımda kalite artışı, ihracata yaradı


Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, uygulanan genel tarım politikaları ile tarım ürünlerinin kalitesinin arttığını, tarım ürünleri ihracatının da son 9 yılda yüzde 283 oranında artış kaydettiğini bildirdi.

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, 2002 yılında 4 milyar dolar olan tarımsal ürün ihracatı, 2011 yılında yüzde 283'lük artışla 15,3 milyar dolara ulaştı. Son 9 yılda yüzde 283'lük artış sağlayan tarım ürünleri ihracatı, 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 20,7 oranında arttı. Tarımsal ürünler ihracatı 2010 yılında 12,6 milyar dolar iken 2011 yılında 15,3 milyar olarak gerçekleşti. Tarım ürünleri ihracatı içerisinde en önemli paya sahip olan gıda maddeleri ihracatı ise 2002 yılına göre yüzde 283,8 artarak 14,2 milyar dolara ulaştı.

-En fazla ihracat, Irak'a-

2011 yılında en fazla ihracat, 2,7 milyar dolarla Irak'a yapıldı. Irak'ı, 1,3 milyar dolarlık ihracatla Almanya, 1 milyar dolarlık ihracatla Rusya izledi. Tarımsal ürün ihracatında İtalya 608 milyon dolar, Fransa da 487 milyon dolar ilk beşte yer aldı. Bu ülkelerin Türkiye, toplam tarım ürünleri ihracatındaki payı yüzde 42 oldu.

2011 yılında en çok ihracat yapılan tarımsal ürün 1 milyar dolarla fındık oldu. Fındığı, 892,1 milyon dolarla buğday unu, 432,5 milyon dolarla domates, 506,5 milyon dolarla üzüm ve 366,1 milyon dolarla tütün takip etti.

Dünya fındık üretiminin yüzde 75'ini, ticaretinin ise yüzde 85'ini gerçekleştiren Türkiye son 30 yılın ihracat rekorunu kırdı. 2010-2011 sezonunda 281 bin 330 ton fındık ihracatı yapan Türkiye son 30 yılda 23,5 milyar dolara yakın ihracat geliri elde etti.

Fındık ihraç edilen ülkelerde başı 292 milyon 419 bin lira ihracat rakamıyla İtalya'nın çektiği belirtilen açıklamada, ''Ayrıca en fazla ihraç yapılan ürünlerden domates 258 milyon 563 bin dolarla Rusya'ya, buğday 394 milyon 987 bin dolarla Irak'a, üzüm 142 milyon 633 bin dolarla İngiltere'ye, tütün 93 milyon 806 bin dolarla ABD'ye satılıyor'' denildi.

ZAMAN

Maliki: Dış tesirlerden korkuyoruz


İllerden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın, Bağdat'ta "Merkeziyetçi Olmayan Irak" adı altında düzenlediği konferansta konuşan Irak Başbakanı Nuri Maliki, Irak'ın halen eski rejimin imajını taşıdığını, zihinlerde halen silahlanmış, saldırgan bir Irak tablosunun bulunduğunu, bu sebeple Irak'ın halen hedef alınan bir ülke olduğunu ve dış tesirlerden korktuklarını söyledi.

Irak'ın, petrol ve gaz üretiminde bölgede birinci ya da ikinci olacağını, bunun iktisadi ve siyasi tesirlerinin olacağını dile getiren Maliki, "Petrol ve gaz üretimi neticesinde iktisadi ve siyasi yönden Irak'ın gelişmesi bazı çevrelerde endişe ve korkuyu doğuruyor. Eski rejimden kalan kötü imaj zihinlerde kaldığı sürece komşu ülkelerde endişe ve korkuya sebep olacaktır. Ama bugünkü Irak dünkü Irak değildir. Saldırgan ve hücum eden bir ordu istemiyoruz. Ülkemizi savunacak bir ordu istiyoruz. Sorunlara, ortak çıkarlara ve diyaloğa dayalı çözüm bulmak istiyoruz. İşbirliğini istiyoruz. Başkalarının içişlerine karışmak istemiyoruz. Dış müdahaleler sebebiyle kanımız çok aktı. Bunu biz başlattık. Başkalarının içişlerine karıştık. Tepkiler çok sert oldu. Ülkemizin çıkarlarını yıktı" diye konuştu.

Maliki, Irak'ı geçmişte tek bir kişinin yönettiğini, şimdi ise Irak'ın anayasayla yönetildiğini, Irak'ın zenginleşmesi, güçlenmesi ve geçmişte demir yumrukla yönetilen Irak'ın yaşadığı demokrasi tecrübesinin komşu ülkelerinin korkması ve endişelenmesine yol açabildiğini, bundan sonra korku ve endişeye gerek kalmadığını söyledi.

Maliki, "Merkeziyetçi Olmayan Irak" temeli üzerine milli gücü, imkanları ve çabaları ülkenin kalkınması için yönetime katılmasını sağlamak istediklerini kaydetti.

AA

Pamukoğlu: Ortadoğu yanacak!


Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, "Irak üçe bölündü. Bağdat'taki kukla hükümet doğaya aykırı ve yürümeyecek" dedi.

Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, yaptığı açıklamada, "Irak üçe bölündü. Bağdat'taki kukla hükümet doğaya aykırı ve yürümeyecek. Kuzey'de Kürtler, ortada Sünni Müslümanlar, güneyde de Şiilerden oluşan siyasi bir yapı teşekkül etti. Suriye'nin geleceği de aynen Irak gibi üçe bölünmektedir ve bu olacak. Irak'ın orta bölümü yani Sünni Müslümanlarla Suriye'nin orta bölümündeki Sünni Müslümanların birleştirilmesine çalışılacak. Güney Irak yani Şiiler, halen İran'ın siyasal etkisi altındadır ve bu zincir; İran, Irak güneyi, Suriye güneyinden Lübnan'a uzanmaktadır. Çin, Rusya ve İran'ın ulusal çıkarları her hal ve koşul altında gelgitler yaşasa da, hayati olarak değişmeyecektir. Sırf füze kalkanı projesi bile onları birbirine sıkı sıkıya bağlamaya yeter de artar" dedi.

"ABD yapma etme dese de İsrail'in İran'a karşı tavrı belli ve esnetilmesi mümkün değil" diyen Pamukoğlu, "Arap ülkelerinin sözün ona, örgütlerinin de hali tam bir insanlık komedisi  hele demokratlık lafları yok mu? Bunlar tam bir ABD figüranı, ellerinde tuttukları petrol kaynakları dışında zerrece bir güce sahip değiller. Her yere el atan batı güçlerinin zamanı gelince bunlara dönebileceklerini dahi akıl edebilecek çapta dahi değiller. Ve bir gün, o zamanda gelecek! Siyasi ve askeri sorunlar, güneyimizi, doğumuzu ve kuzeyimizi sarmış durumda.  (sanki batımız çok iyi! ) Coğrafya ve jeopolitik olarak ortadayız ve kaçınılmaz bir yerdeyiz. Siyasi, askeri ve sanayi gücümüzü biran önce patlayacak kazanın sularından haşlanmamak için hazır hale getirmeliyiz" diye konuştu.

Pamukoğlu, şunları kaydetti; "Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Doğu İran'daki Kürtlerle de, bölgede bir  Birleşik Kürdistan  ortaya çıkaracakları, gündüz güneş, gece de ay kadar aşikar. Tüm bunlar, bölgedeki her şeyin siyaset ve silah gücüyle altüst olması demektir. Sonuçta yanacak olan bu coğrafyadır ve acısını çekecek olanlar da buralarda yaşayan halktır. Üstelik bunlar Müslüman insanlardır. Kuzey Irak'taki '' kürt oluşumu '' yapılandığı coğrafyada bekasını sürdüremeyeceğinden, batı bunun himaye ve korumasını Türkiye 'ye yüklemeye çalışacaktır. Bu günkü hükümet de hamallığı seve seve hamilerine hizmet diye kabul edecektir. Mezoptomya'nın kuzeyi Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Tarih boyunca da siyasi, askeri ve ticari zorunluluğu ortadadır. İnsanlık tarihinde 90 yıl zırnık bile değildir. Lozan'da olmadıysa şimdi sırası gelmiştir. Atatürk'ün Lozan sonrası da gerçekleştirmeye çalıştığı ama imkan ve şartlar elvermediğinden mümkün olmayan işin zamanını koşulların yarattığı ortadadır ve bu kaçınılmazdır. Tarihi bilenler bilir ki, İngilizlerin alicengiz oyunlarıyla bölge bizden alınmıştır. Musul ve Kerkük'ün zamanı gelmiştir. Herkesin petrole ihtiyacı var da bizim yok mu? Siz, binlerce mil öteden gelip burnumuzun dibinden petrol çekin, biz de aval aval bakıp, dünyanın en pahalı benzinini kullanalım! Kerkük, yönetim merkezi olarak, bölge Diyale nehri kuzeyinden itibaren Türkiye'ye bağlanmalı, seçilen milletvekilleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girmelidir. Coğrafyamızı ve geleceğimizi başkalarının ulusal çıkarlarına değil, kendi ulusal çıkarlarımıza göre öngörmeli ve düzenlemeliyiz. Bireyin de halkın da onurlu ve cesur yaşamı iki şeye bağlıdır: Karar ve eylem."

BURSA'DA BUGÜN

Yüzünden kafası büyüklüğünde tümör alındı


Yüzünün sağ tarafında 7,5 kilogram ağırlığında, kafası büyüklüğünde tümör bulunan Iraklı hasta Kerim Kano, Türkiye'de geçirdiği başarılı ameliyatla sağlığına kavuşturuldu.

Bağdat yaşayan 50 yaşındaki Kerim Kano'nun yüzünde, 5-6 yıl önce sivilce olarak çıkan ve giderek büyüyen, farklı ülkelerde defalarca ameliyat edilmesine rağmen büyümeye devam eden ve en son 25 santimetre büyüklüğüne ulaşan tümör, Medicana International İstanbul Hastanesi'nde plastik cerrahi, beyin sinir cerrahi ve kulak burun boğaz doktorlarının gerçekleştirdiği ameliyatla tamamen alındı.
Iraklı hasta Kerim Kano'ya yapılan ameliyat hakkında AA muhabirine bilgi veren Plastik Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Necmettin Kutlu, ''Bize geldiğinde kafasının yanında, aynı büyüklükte bir tümörle karşı karşıyaydık. Bütün yüzünü kapsayan ve kafatasına, beyne doğru uzanan bir tümörü vardı. Hasta başını hiç kaldıramıyordu. Kafasının ağırlığından ayakta duramaz ve yatamaz durumdaydı'' dedi.

Görüntüsünden dolayı sosyal iletişimi son derece zayıflayan hasta ve ailesinin, bu durumdan dolayı çok üzüldüklerini vurgulayan Kutlu, sonuç olarak plastik cerrahisi, beyin cerrahisi ve kulak burun boğaz olmak üzere 3 ayrı bölümden oluşan ekip olarak hastayı ameliyata aldıklarını anlattı.

Iraklı hastanın, kendi ülkesinde, Hindistan'da ve Ürdün'de defalarca ameliyat geçirdiğini ancak bunların hiçbirinin kökten çözüm getirici ameliyatlar olamadığını kaydeden Kutlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Yaklaşık 8 saat süren ameliyatta önce yüzünün aşağı yukarı yarısını almış olduk. Beyin tabanına doğru uzanan bir gözünü olduğu gibi, çenesinin üstünü ve alt bölümünün bir kısmını kaplayan kocaman bir tümörün çıkarımını kökten bir şekilde gerçekleştirdik. Tümör alınınca beyin ortaya çıktığı için beynin fonksiyonu ve emniyetini korumak amaçlı olarak beyin cerrahı devreye girdi. Prof. Dr. Hidayet Akdemir ve ekibi tarafından beyin zarının tamiri ve emniyeti sağlandı. Ardından kulak burun boğaz uzmanı Prof. Dr. Tanfer Kunt ile birlikte rekonstrüksiyon ile hastayı şu anki durumuna getirdik.''

Necmettin Kutlu, hastanın şu anda son derece sağlıklı olduğunu, burnundan nefes alabildiğini, ağzından beslenebildiğini ifade ederek, yüz görünümünün de ameliyattan önceki halinden çok çok daha iyi durumda bulunduğun söyledi.

Kutlu, ''Oldukça ender rastlanan bir olgu bu. Çıkarılan tümör 7,5 kilogram ağırlığında, 25 santimetre boyutunda. Amerikan futbolunda oynanan kavun tipinde bir toptan biraz daha büyüktü. Birçok tümörü içerisinde barındıran üst çenesinden beyin tabanına ve ağız ve göz içerisine uzanmıştı. Bu tür vakalar çok ender görülür. 30 senelik meslek hayatımda benim gördüğüm belki 2 veya 3. olgudur bu'' şeklinde konuştu.

Kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı Prof. Tanfer Kunt da, Iraklı hasta da görülen alt ya da üst çeneden kemik içerisinden kaynaklanan bu tümörlerin aslında iyi huylu tümörler olduğunu ancak agresif seyretmeleri nedeniyle kısa sürede yumuşak doku ve kemikleri içine alacak şekilde yayıldıklarını aktardı.

Bu tür tümörlerin tamamen temizlenmediği takdirde kısa sürede büyüyüp inanılmaz ebatlara çıkabildiklerine işaret eden Kunt, Iraklı hasta Kerim Kano'nun da bir kaç defa ameliyat edilmesine rağmen tam olarak çıkarılmadığı için tümörünün devasa boyutlara ulaştığını söyledi.

Kunt, Iraklı Kano'nun üst çenesinden kaynaklanan tümörün bir yandan beyin zarına kadar bir yandan burun içerisinde boğaz kadar geniş yayılım gösterdiğini, hastanın yaşamsal bir takım problemlerine neden olduğunu anlattı.

Ameliyatın yaklaşık 3 saatlik kısmında tümörün tamamen çıkarılması ve beynin emniyetinin sağlanmasını gerçekleştirdiklerini, sonra da geriye kalan kısımların tamirini yaptıklarını aktaran Kunt, ameliyatta hastanın solunum ve beslenmeye yönelik tüm işlevlerini yerine getirdiklerini bildirdi.

Kunt, ''Hastanın tümör kitlesi içinde kalan sağ gözü ve burnunun büyük kısmı tahrip oldu. Hasta bir daha koku alamayacak ancak yaşamsal olan solunum fizyolojisi ve sindirim açısından problemi kalmadı'' şeklinde konuştu.

Hastanın tahrip olan gözünün tümörle birlikte alındığını vurgulayan Kunt, bundan sonraki aşamada kozmetik olarak birtakım eksikliklerin tamamlanacağını, örneğin yapay bir göz takılacağını, burun ve dudaklara son şeklinin verileceğini belirtti.

-Tümör sivilce gibi başlamış-

Beyin ve sinir cerrahi uzmanı Prof. Dr. Hidayet Akdemir de, Irak Sağlık Bakanlığınca gönderilen Kerim Kano'nun çene kemiğinden çıkan iyi huylu tümörün kafatasının taban kısmına doğru, beyin zarlarına uzandığını hatta beyne doğru girmeye başladığını söyledi.

Hastanın ameliyattan önce ayakta yürümesinin kısıtlı olduğunu ifade eden Akdemir, ''Adeta bir kafatasını andıran 7-8 kilo ağırlığındaki bu tümör, yüzünde burna yakın kısımda başlamış, gözünü, çene kemiğini, üst ve alt damağı tamamen içine almış'' dedi.

Akdemir, ''Literatürde bu kadar büyüklükteki böyle bir olgu yok. Bildiğim, tanıdığım evrensel dergilerde bu büyüklükte lezyonlar yok. Sadece daha küçük 7-8 santimliklerle karşılaştık'' dedi.

Hastanın 2 aylık iyileşme süreci sonunda son olarak ameliyat öncesi açılan boğaz yolunun kapatıldığını belirten Akdemir, taburcu olabilecek aşamaya geldiğini söyledi.

-''Artık sokağa çıkmamaya başlamıştım''-

İnşaat kalfası olan 10 çocuk babası Kerim Kano da, tümörün 5-6 yıl önce yanağında sivilce olarak çıktığını, kısa süre yüzünde hem aşağı hem yukarı doğru yayıldığını ifade ederek, son ameliyatının üzerinde bir yıl geçmeden yüzündeki tümörün devasa bir boyuta ulaştığını, son çare olarak İstanbul'a geldiğini anlattı.

İnşaat Kano, ''Çok zor durumdaydım, tümörü yüzüm gibi hissetmeye başlamıştım. Artık sokağa çıkmamaya başlamıştım çünkü insanlar çok garip bakıyorlardı. Çok utanıyordum, evde oturmaya karar vermiştim. İşe gitmeyi çalışmayı bile bırakmıştım'' dedi.

STAR

Bahçeli: Suriyeli Muhaliflerin Kürtlere Özerklik Vaatleri Bizi Endişelendiriyor


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tunus’ta gerçekleştirilen 'Suriye’nin Dostları Konferansı’na katılan Suriye muhalefetinin, Suriyeli Kürtlere yönelik ‘özerklik statüsü verme konusundaki vaatleri ve beyanlarının’ kendilerini endi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tunus’ta gerçekleştirilen 'Suriye’nin Dostları Konferansı’na katılan Suriye muhalefetinin, Suriyeli Kürtlere yönelik ‘özerklik statüsü verme konusundaki vaatleri ve beyanlarının’ kendilerini endişelendirdiğini söyledi.

        Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi. Bahçeli, Suriye’de Esed yönetimi ile muhalifler arasındaki kanlı rekabet ve çekişmenin her geçen gün yeni bir boyut kazandığını vurguladı. Bahçeli, şöyle devam etti:

        "Şam’ın üzerinde toplanan kara bulutlar gittikçe koyulaşmakta, uluslararası karışmanın ayak sesleri artık daha net duyulmaktadır. Bu gerçeklerin ışığı altında, Suriye’nin ve mevcut rejimin uzun süreli ayakta kalması bir hayli zor görülmektedir. Geçen hafta Tunus’ta düzenlenen 'Suriye’nin Dostları Konferansı'nda alınan kararlar bir dönüm noktası olmuş ve işleyen süreci daha da hızlandırmıştır. Hatırlarsanız, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesine ve öldürülmesine giden kanlı süreç, yine böyle bir uluslararası dostlar konferansıyla başlamış ve bu ülke Haçlı pençesine teslim edilmişti. Bugün de Suriye’nin dostu olduğunu iddia edenler, yeni bir zalimliğin, saldırının ve Şam’ın düşürülmesinin peşine takılmışlardır. Ayrıca, Tunus’taki konferans’ta, Suriye Ulusal Konseyi’nin meşru bir temsilci olarak tanınması da hedeflenmiş ve muhalefete şartsız destek verileceği duyurulmuştur. Benzer gelişmeler aynısıyla Libya kaosunda da yaşanmıştı. Ancak bizi endişelendiren hususlardan birisi ise muhalif sözcülerin, Suriyeli Kürtlere özerklik statüsü verme konusundaki vaatleri ve beyanları olmuştur. Irak işgalinin ardından oluşan peşmerge yönetiminden sonra, Suriye’nin de benzer bir akıbete uğraması, güney sınırımızda yeni bir özerk yönetimin ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Kamışlı, Cezire ve Halep bölgelerindeki Kürtlerin Irak’ın Kuzeyine eklenme istek ve çağrıları; Erbil’i, Lazkiye limanıyla denize bağlayacak koridoru açacak, bu kapsamda dört parçalı büyük Kürdistan’ın inşa faaliyeti tam kıvamına gelecektir. Geçtiğimiz günlerde, Erbil’deki bir toplantıda, aralarında, siyasi bölücü BDP temsilcilerinin de yer aldığı bir ortamda dile getirilen görüşleri ve sözde güney-kuzey Kürdistan tasnifini bu minvalde ele almak gerekmektedir. Gelişmelerden ortaya çıkan bir diğer netice, küresel operasyonların propaganda silahları arasına “dostluk” kavramının da girdiği görülmektedir. Özgürleştirme, demokratikleştirme ve barış getirme iddialarından sonra şimdi de sırayı moda haline gelen “dostlar grubu” oluşturmak almıştır. Esasen artık kimin dost kimin düşman olduğunun bir manası ve kıymeti harbiyesi kalmamıştır."

CİHAN

HABERİM PORT

Doğtaş, Irak’ta üçüncü mağazasını açtı


Doğtaş, hız kesmeden yurtdışı mağaza atağına devam ediyor. Doğtaş, Irak Erbil’de Exclusive Mağaza açılışı yaptı
Doğtaş’ın Irak’taki üçüncü Exclusive mağaza açılışını Doğtaş Dış Ticaret Müdürü Erol Çetinkaya, Doğtaş Pazarlama Müdürü Kenan Mete, Irak Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dara Jalil Al-Khayat, Fransa Ticaret Ateşesi Brigitte Bouvet, Alman Sanayi ve Ticaret İrtibat Ofisi Proje Müdürü Nashmil Rahimi ve Doğtaş yöneticileri yaptı.

Açılışı yapılan Doğtaş Exclusive Erbil Mağazası, sunduğu kalite, perakende mağazacılık anlayışı, hizmet kalitesi, ürün çeşitliliği ve yenilikçi tasarımları ile Erbil’deki konsept mobilya mağazacılığına örnek teşkil edecek.   5 bin 200 metrekareden oluşan mağaza açılışı, 60 kişiden oluşan misafirlerin eşliğinde yapıldı.  Açılışa büyük bir ilgi yaşandı.  Bugün 65 ülkede 95 mağazası bulunan Doğtaş, yıl boyunca çeşitli ülkelerde mağazalar açmaya devam edecek. 40’ıncı yılını kutlayan Doğtaş, 2012 yılında %40 büyüme hedefiyle yurt dışında mağazalaşma atağına devam edecek.  2008 yılında Turquality desteği kapsamına alınan Doğtaş, 65 ülkede 95 mağazası ile faaliyet gösterirken yeni yatırımları için farklı ülkeleri incelemeye alıyor.

Doğtaş Hakkında

1972 yılında Çanakkale’de kurulan Doğtaş Mobilya, oturma gruplarından yemek odalarına, genç ve çocuk mobilyalarından, yatak odalarına ve Türkiye’nin ilk CE Medikal Sınıfı belgeli yataklarına kadar uzanan geniş ürün yelpazesiyle, uluslararası kalite standartlarında üretilen özgün tasarımlı modelleri ve fonksiyonellikle şıklığı birleştiren modern çizgili ürünleriyle, sektöründe fark yaratmıştır. Kalite ve tasarım konusunda sektöre birçok yenilik getiren Doğtaş, TS, ISO 9000, E-1 gibi sistem belgelerine de sahiptir. Ayrıca 2008 yılında aldığı Turquality belgesi ile de yurtdışı atılımlarına hız vermiştir. Doğtaş Mobilya, bugün 100’ü aşkın mağazası ile yurt içinde 130 satış noktası, yurt dışında 65 ülke ihracatı ve 95 mağazası ile büyümeye devam etmektedir. Doğtaş, Capital dergisinin 2011 yılı Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri Araştırması sonucuna göre sektörünün en beğenilen birinci şirketi seçilmiştir.

EMLAK KULİSİ

Kurtuluş TAYİZ - MİT, yeni süreçte geri planda kalacak


Yaklaşan bahar ayları Kürt sorununda hareketli günlerin de habercisi. Türkiye mart ayını yıllarca tedirginlikle karşıladı. Karlar çözülünce PKK hareketlenecek, silahlar konuşacak, sokaklar karışacak, acı ve ölümler bu aylarda artış gösterecek. Türkiye bu kısırdöngüyü yarım asırdan fazla bir süredir kıramadı.

Güneydoğu’nun önümüzdeki günlerde yeniden büyük şiddet olaylarına sahne olacağına dair söylentiler şimdiden dolaşıma girmiş durumda. Geçen yaz Silvan’da 13 askerin ölümüyle patlak veren çatışmalar kış boyunca ekserin aralıksız operasyonlarıyla devam etti. PKK büyük kayıplar verdi. Baharın gelişiyle de örgüt “rövanşı alma” peşinde koşacak. Görünen resim bu.

Ancak tam da böyle bir ortamda siyaset kulislerinde silahları susturacak yeni bir “barış planı” dolaşıma girdi. Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Albülkadir Selvi, dünkü köşesinde bu kulisten “yol haritası” başlığıyla bahsetti. Bu kulis, PKK ile devlet arasındaki görüşmelerin yeniden başlayabileceğine dair Ankara’da başlayan hareketliliği haber veriyor.

Bunun hükümet düzeyinde bir karşılığının olup olmadığından doğrusu emin değilim; kulaktan kulağa fısıldanan bu tür kulislerle belki de kamuoyunun PKK’yla görüşmeler konusundaki tepkisi ölçülmek istenmiş olabilir.

Ben dinlediğim kadarıyla herkesin merak ettiği bu konuyu okuyucuyla paylaşmakta bir sakınca bulmuyorum.

Kesilen Oslo görüşmelerine yeniden başlanacağına dair Ankara’da bir hazırlık yapıldığı iddia ediliyor. Daha doğrusu, ekim ayından beri süren hazırlıklar, uygulama aşamasına gelmiş durumda. Oslo görüşmelerinin benzeri bir sürecin bu kez Erbil’e yakın Selahaddin’de başlatılması öngörülüyor. Burada şöyle bir not düşmekte fayda var. Barzani, Oslo görüşmelerinin hazırlanmasında da aslında önemli bir rol üstlenmişti. MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner, Barzani desteğiyle Oslo görüşmelerini organize edebilmişti.

Fakat kesilen Oslo görüşmelerini yürüten MİT’in ise bu kez ikinci planda kalacağı ve yerine “sivil aktörlerin” geçeceği belirtiliyor. Şu an 28 âkil adamın ismi bu “sivil aktörler” arasında geçiyor. Bu heyetin önce Erbil-Ankara hattında dolaylı görüşmeleri başlatacağı sonra ise yerlerini Oslo’da olduğu gibi artık taraflar arasında “doğrudan” görüşmelere bırakacakları söyleniyor.

Bu “sivil aktörler”, kuruluşu daha önce yarım kalan ve adı “Barış Konseyi” olarak gündeme gelen oluşumda yer alacak isimler olacak. Hatırlanacağı üzere “Barış Konseyi” ismini ilk defa Öcalan, “devletle üzerinde mutabakata vardık” diyerek açıklamıştı. Sonrası malum; geçen temmuz ayında Silvan’da 13 askerin ölümü ve Çukurca mayınıyla bir daha bundan bahsedilmemişti. Yani “Barış konseyi”nin kurulması gündemde.

Siyaset kulislerinde dolaşıma giren yeni PKK politikasının ana hatları böyle. Bunun hayata geçeceği konusunda benim şüphelerim var. Ancak galiba herkes de şunun farkında; PKK sorunu salt güvenlik önlemleriyle bitmez; askerî tedbirlerin yanı sıra örgütle de görüşme kapıları açık olması en akılcı yol. Ankara’nın da bundan kaçınabileceğini sanmıyorum. PKK’nın yaklaşımı da burada sürecin netleşmesinde etkili olacak. Ankara, PKK’nın silahı koz olarak kullanmaktan vazgeçmesini bekliyor. Bu konuda İmralı ve Kandil’den net sinyaller gelirse iktidarın PKK’yla diyalogdan kaçınabileceğini sanmıyorum. Fakat eski Oslo süreci bence tarihe gömüldü. PKK’nın bir kez daha devletle aynı düzeyde müzakere şansı bulması da zor.

Bundan sonra MİT’in PKK’yla görüşmelerin merkezinde olması bana daha düşük bir ihtimal gibi geliyor. İki taraf da artık MİT’in merkezinde olduğu olası bir diyalog sürecinden kaçınmaya çalışacaktır. KCK-MİT krizi, kamuoyunda olumlu bir yansıma yaratmadı. Hem hükümet cephesi hem de Kürt tarafı, bu yüzden, kuşkuların ve şüphelerin muhatabı oldu. Ayrıca bundan sonra PKK’yla olası diyalogun şekline sivil bir görüntü kazandırılarak nispeten şeffaf hale getirilmesi bekleniyor. Gizli kapaklı görüşmeler siyasette istismar edilecek boşlukların oluşmasına yol açtığından iktidarın daha dikkatli olması kaçınılmaz.

Tabii kişisel dileğim Türkiye’nin baharı diyalog ve barışla karşılamasıdır. Kürt sorunu artık bu şiddeti kaldırmıyor. Şiddete bel bağlamak en fazla Kürtlere zarar veriyor. Güvenlik önlemleri de geçici tedbirlerdir; Türkiye’ye gerçek güvenlik silahların susmasıyla ancak gelebilir. Bunun için tarafların aklıselimde buluşması hepimizin yararınadır.

Taraf

HABER 10

27 Şubat 2012 Pazartesi

Terörün bitmesi için somut adımlar atılacak


Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yayınlanan bildiride, terörle mücadelenin kararlılıkla devam edeceği belirtilerek, 'Terörün istismar kaynaklarının kurutulması amacıyla yürütülen kapsamlı çabaların, demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine ve evrensel değerlere bağlı olarak sürdürüleceği bir kere daha teyit edilmiştir' denildi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında toplanan ve yaklaşık 5 saat süren MGK toplantısının ardından açıklanan bildiride, toplantıda iç ve dış gelişmelerin ele alındığı ifade edildi.

Ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliğini, toplumun huzur ve güvenliğini hedef alan ve vatandaşlarımızın canına, malına, hak ve özgürlüklerine kasteden terörist eylemlere karşı güvenlik güçlerinin ağır kış koşullarına rağmen fedakarca, etkin ve koordineli bir şekilde yürüttüğü mücadelenin görüşüldüğü belirtilen bildiride şu bilgilere yer verildi:

'Bu mücadelenin önümüzdeki dönemde de aynı kararlılıkla devam edeceği, öte yandan terörün istismar kaynaklarının kurutulması amacıyla yürütülen kapsamlı çabaların da demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine ve evrensel değerlere bağlı olarak sürdürüleceği bir kere daha teyit edilmiştir.

Irak'ın güvenlik ve istikrarına önem veren Türkiye'nin Irak'taki gelişmeleri yakınen takip etmeyi sürdürdüğü vurgulanmıştır. Öte yandan bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetinin sona erdirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği de bir kez daha teyit edilmiştir.'

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde meydana gelen gelişmeler ve özellikle Suriye'deki durumun kapsamlı surette ele alındığı belirtilen bildiride, şöyle denildi:

'Mısır'da Halk Meclisi ve Şura Konseyi seçimlerinin tamamlanması, Yemen'de erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştirilmesi ve Libya'da ulusal kongre seçimlerine ilişkin seçim yasasının kabulü suretiyle bu dost ve kardeş ülkelerde siyasi geçiş süreçlerinde kaydedilen ilerlemelerden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir.

Suriye'de devam eden şiddet, yıldırma ve toplu kıyım eylemlerine uluslararası toplumun seyirci kalmaması gerektiği vurgulanmış, bu çerçevede Suriye halkının korunmasının ve insani yardım ulaştırılmasının öneminin altı çizilmiştir. Bu kapsamda ayrıca uluslararası forumlarda meydana gelen gelişmeler gözden geçirilmiş, BM Genel Kurulu'nun 16 Şubat 2012 tarihinde ezici bir çoğunlukla kabul ettiği karardan duyulan memnuniyet dile getirilmiş ve 24 şubat tarihinde Tunus'ta gerçekleştirilen Suriye'nin dostları grubu toplantısının sonuçları değerlendirilmiştir.'

Toplantıda ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki öğretmen açığının ele alındığı, çocuklara daha kaliteli bir eğitim sağlanması için gereken ihtiyaçların değerlendirildiği bildirildi.

YENİ ŞAFAK

Türkiye Irak'taki gelişmeleri yakından takip ediyor


MGK'nın şubat ayı olağan toplantısı sonrasından yayımlanan bildiride, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki öğretmen açığı ele alınmış" ifadelerine yer verildi. Bildiride, bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığının sona erdirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği belirtildi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında, Çankaya Köşkü'nde gerçekleşen şubat ayı olağan toplantısı 5 saat sürdü.

MGK üyesi olmayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bakanlığının çalışmaları hakkında bilgi vermek üzere katıldığı toplantıdan 15.30 sıralarında ayrıldı.

MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride, terörle mücadelenin kararlılıkla devam edeceği belirtilerek, "Terörün istismar kaynaklarının kurutulması amacıyla yürütülen kapsamlı çabaların, demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine ve evrensel değerlere bağlı olarak sürdürüleceği bir kere daha teyit edilmiştir" denildi.

Bildiride, bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığının sona erdirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği belirtildi.

Bildiride, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki öğretmen açığı ele alınmış çocuklarımıza daha kaliteli eğitim sağlanması için gereken ihtiyaçlar değerlendirilmiştir" ifadesine yer verildi.

İNTERNET HABER

MGK'dan kritik Irak ve Suriye kararı


MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride, terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki varlığının sona erdirilmesi gerektiği belirtildi.

MGK üyesi olmayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bakanlığının çalışmaları hakkında bilgi vermek üzere katıldığı toplantıdan 15.30 sıralarında ayrıldı.

MGK toplantısının ardından açıklanan bildiride, toplantıda iç ve dış gelişmelerin ele alındığı ifade edildi.

Ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliğini, toplumun huzur ve güvenliğini hedef alan ve vatandaşlarımızın canına, malına, hak ve özgürlüklerine kasteden terörist eylemlere karşı güvenlik güçlerinin ağır kış koşullarına rağmen fedakarca, etkin ve koordineli bir şekilde yürüttüğü mücadelenin görüşüldüğü belirtilen bildiride şu bilgilere yer verildi:

"Bu mücadelenin önümüzdeki dönemde de aynı kararlılıkla devam edeceği, öte yandan terörün istismar kaynaklarının kurutulması amacıyla yürütülen kapsamlı çabaların da demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine ve evrensel değerlere bağlı olarak sürdürüleceği bir kere daha teyit edilmiştir.

Irak'ın güvenlik ve istikrarına önem veren Türkiye'nin Irak'taki gelişmeleri yakınen takip etmeyi sürdürdüğü vurgulanmıştır. Öte yandan bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetinin sona erdirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği de bir kez daha teyit edilmiştir."

Suriye

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde meydana gelen gelişmeler ve özellikle Suriye'deki durumun kapsamlı surette ele alındığı belirtilen bildiride, şöyle denildi: "Mısır'da Halk Meclisi ve Şura Konseyi seçimlerinin tamamlanması, Yemen'de erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştirilmesi ve Libya'da ulusal kongre seçimlerine ilişkin seçim yasasının kabulü suretiyle bu dost ve kardeş ülkelerde siyasi geçiş süreçlerinde kaydedilen ilerlemelerden duyulan memnuniyet ifade edilmiştir.

Suriye'de devam eden şiddet, yıldırma ve toplu kıyım eylemlerine uluslararası toplumun seyirci kalmaması gerektiği vurgulanmış, bu çerçevede Suriye halkının korunmasının ve insani yardım ulaştırılmasının öneminin altı çizilmiştir. Bu kapsamda ayrıca uluslararası forumlarda meydana gelen gelişmeler gözden geçirilmiş, BM Genel Kurulu'nun 16 Şubat 2012 tarihinde ezici bir çoğunlukla kabul ettiği karardan duyulan memnuniyet dile getirilmiş ve 24 şubat tarihinde Tunus'ta gerçekleştirilen Suriye'nin dostları grubu toplantısının sonuçları değerlendirilmiştir."

Eğitim

Toplantıda ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki öğretmen açığının ele alındığı, çocuklara daha kaliteli bir eğitim sağlanması için gereken ihtiyaçların değerlendirildiği bildirildi.

MEDYA FARESİ

TÖGB HOLLANDA ŞUBESİ HOCALI SOYKIRIMINI ANDI


Hocalı soykırımında hayatını kaybedenler, 20. yıldönümünde Hollanda’nın Lahey şehrinde anıldı.

SADR HAREKETİ: MALİKİ DİKTATÖRDÜR


Ahrar Kitlesi, Başbakan Nuri El Maliki'nin kararları tek başına vermesinin bir çeşit diktatörlük olduğunu duyurdu. Siyasi kitlelerin kararların tek bir kişi tarafından verilmesinden şikayetçi olduğunu belirten Ahrar Kitlesi, diktatörlüğün hükümette var olduğunu da iddia etti.
Ahrar Kitlesi milletvekili Cevat El Hasnavi, Sadr Hareketi Lideri Mukteda El Sadr'ın ''Hükümet'in diktatörlüğü'' sözlerine açıklık getirdi. Hasnavi, Sadr'ın sözlerinin hedefinde, Başbakan Nuri El Maliki'nin olduğunu söyledi.

Maliki'nin geçtiğimiz süre içinde kararları tek başına vermesinin bir çeşit diktatörlük olduğunu belirten Hasnavi, tüm siyasi kitlelerin kararların tek bir kişi tarafından verilmesinden şikayet ettiğini kaydetti.
Diktatörlüğün Hükümet'te var olduğunu da ifade eden Hasnavi, siyasi kitlelere ülke çıkarlarına hizmet etmeyen bu tür davranışlara bir son vermeye davet etti. Ahrar Kitlesi milletvekili son olarak, Irak'ta yeni diktatörlükler kurulmaması için, bir kişinin sadece iki dönem başbakan olmasını sınırlayan bir yasa çıkarılmasını istedi.

KERKÜK HABER AJANSI

Türk Jetleri Kuzey Irak'ı Vurdu


Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin resmi internet sitesinde Türk jetlerinin Kuzey Irak'ı vurduğunu iddia etti.

Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB)'nin resmi internet sitesinde yeralan bir haberde, Diyarbakır'dan kalkan savaş uçaklarının dün Irak'ın kuzeyinde bulunan PKK'nın Zap kampını bombaladığı; Türkiye- Irak sınırında bulunan topçu birliklerinin de, PKK'nın Hakurk kampına bu sabah top atışında bulunduğu ileri sürüldü.

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin partisine ait resmi internet sitesi Pukmedya'da yer alan habere göre, dün öğlen saatlerinde Türk savaş uçakları Zap vadisinin Nerveh, Rekan ve Nihal bölgelerini bombaladığı iddia edildi. Akşam saatlerinde de, yine savaş uçakları Irak hava sahasına girerek Zap bölgesini bir kez daha bombaladı. Dün akşam saatlerinde gerçekleşen hava bombardımanının yaklaşık 1 saat sürdüğü belirtildi. Site, Zap bölgesinde havadan bombalanan bölgelerin daha önce hava ve karadan yapılan bombardıman nedeniyle boşaltıldığını ve o bölgedeki köylerde kimsenin yaşamadığını duyurdu.

HAKURK'A TOPÇU ATIŞI

Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB)'nin resmi internet sitesi bugün sabah saatlerinde ise, Türkiye- İran- Irak sınırlarının kesiştiği bölgede yer alan ve PKK'nın büyük kamplarının bulunduğu Hakurk bölgesininin topçu birlikleri tarafından bombalandığını duyurdu. Sabah saat 08.30'da başlayan bombardımanda, Birkeme ve Sinini alanlarının hedeflendiği belirtildi.

SON DAKİKA

'Erbakan olmasaydı Talabani'nin ailesi dağılacaktı'


Almanya'nın başkenti Berlin'de Necmettin Erbakan'ın ölümünün birinci yılı nedeniyle yapılan anma toplantısına katılan Refah Partisi’nin eski Van milletvekili Fethullah Erbaş, Milli Görüş hareketini daha güçlü şekilde örgütleyeceklerini söyledi. Erbaş, Erbakan'ın talimatıyla YNK lideri Talabani ve Şeyh Osman arasında süren savaşa son verip anlaşma sağlanmasında arabulucu olduğunu belirterek, "Erbakan olmasaydı Talabani'nin ailesi dağılacaktı’’ dedi.

Almanya'da üst düzey istihbarat birimi Anayasayı Koruma Örgütü tarafından izlenen Milli Görüş hareketi, son yılların en büyük etkinliklerinden birini Berlin'de gerçekleştirdi. 27 Şubat 2011'de vefat eden hareketin kurucusu Necmettin Erbakan'ın ölümünün birinci yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinliğe 2 binden fazla hareketin üye ve sempatizanı katıldı.

‘ERBAKAN KONUŞTU, EYLEMDEN VAZGEÇTİK’

Yoğun ilgi gören toplantının konuşmacısı ise eski Van milletvekili Fethullah Erbaş'tı. Erbakan ile anılarını anlatan Erbaş, İstanbul'daki öğrencilik yıllarında sol gençlik örgütleri içerisinde yer aldığını ve bu dönemde Erbakan ile tanıştığını söyledi. Bir grup devrimci genç ile 1970 yılında Millî Nizam Partisi (MNP)'nin kuruluşu için yapılacak basın toplantısına protesto amaçlı gittiklerini söyleyen Erbaş, o yılları şöyle anlattı:

"Devrimci gençlik hareketinin içindeydik ve İstanbul'a gelen ABD'nin 6. Filosu'na karşı protestolara katılıyorduk. Bir gün yeni kurulan bir partinin basın toplantısı olacağını duyduk ve bir arkadaşımla protesto eylemi için oraya gittik. Erbakan hoca konuşmaya başladı ve biz çok etkilendik, eylemden vazgeçtik, aynı gün de partiye üye oldum.

Erbakan hoca, sağ ve sol çatışmasının yaşandığı bir dönemde üçüncü yol; Milli Görüş hareketini kurarak Türkiye siyasetine büyük bir yenilik getirdi. Ondan önce bırakın böyle rahat sakal bırakmayı namaz bile kılamıyorduk. Benim okuduğum lisede biz 4 arkadaş gizli namaz kılıyorduk. Seccademiz bile yoktu ve merdiven altında okul hademesinin verdiği küçük bir tahtada ibatemizi yerine getiriyorduk."

"ERBAKAN OLMASAYDI, TALABİNİ'NİN AİLESİ DAĞILIRDI"

Erbakan'ın Ecevit ile kurduğu Milliyetçi Cephe hükümetinin İmam-Hatip okullarını meslek okullarına çevirerek büyük bir devrim yaptığını savunan Erbaş "O okullar olmasaydı, bugün ne Başbakan ne de cumhurbaşkanı olurdu. Dikkat edin 28 Şubat darbesinin ilk girişimi de bu okullara yönelikti" diye konuştu.

Erbakan'ın talimatıyla YNK lideri Talabani ve Şeyh Osman arasında süren savaşa son verip anlaşma sağlanmasında arabulucu olduğunu hatırlatan, ancak PKK'nin esir aldığı 8 esir askerin serbest bırakılması için yaptığı görüşmeleri anlatmayan eski Refah Partili Erbaş o anılarını şöyle aktardı:

"Erbakan olmasaydı Talabani'nin ailesi dağılacaktı. Çünkü Erbakan beni oraya Kürtler arası savaşın bitmesi için gönderdi ve Talabani'nin barış için şartlarından birisi de Şeyh Osman'ın kendisi hakkında verdiği fetvayı kaldırmasıydı. Talabani'nin talebi üzerine o maddeyi de barış anlaşmasına ekledik, girişimlerim sonucu Şeyh Osman da bunu kabul etti ve fetva kalktı. Böylelikle Talabani ile eşi arasındaki küskünlük de bitti."

Erbaş, konuşmasının sonunda Milli Görüş'ü yeniden daha güçlü şekilde örgütleyecekleri mesajını verdi.

Anayasa Koruma Örgütü'nün 2007 yılı verilerine göre Almanya'da İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) adıyla örgütlenen hareketin 27 bin üyesi var.

Almanya'nın dışında özellikle Hollanda, Avusturya ve Fransa gibi ülkelerde örgütlenen Milli Görüş, 2000'li yıllardan sonra özellikle Yimpaş skandalı ve AKP iktidarı ile birlikte büyük darbe almış, hareket eski ilgisini kaybetmeye başlamıştı.

ANF NEWS AGENCY

Suriyeli Kürt askerler Kuzey Irak'a sığındı


Kuzey Irak Peşmerge Bakan Yardımcısı Enver Hacı Osman, hafta sonu 30 Suriyeli Kürt askerin, ülkelerini terk ederek Kuzey Irak'a sığındığını söyledi. Osman askerlere mülteci statüsü verildiğini belirtti.

Osman, AFP haber ajansına verdiği röportajda, "Kendilerini insani gerekçelerle kabul ettik. Şu an korumamız altındalar. Kendilerine mülteci statüsü verdik" diye konuştu.

Askerleri Suriye hükümetine iade etmeyeceklerini söyleyen Osman, "Çünkü bu askerler Kürt ve onları korumak bizim hakkımız" diye konuştu.

Osman, askerlerin Suriye ordusundan kaçtıklarını ve Suriye ile Kuzey Irak arasındaki sınır kapısından geçtiklerini söyledi.

HÜRRİYET

Münir Şefik - Amerika ve yeni stratejik öncelik


Amerika Başkanı Bill Clinton'un başkanlık yaptığı dönemde, gerek Filistin meselesi konusunda  bir anlaşmaya varmak ve gerekse İsrail'le yapılan normalleşmeyi genişletmek için ortaya koyduğu çabanın yoğunluğunu takip edenler, onun büyük devletlerle ilişkilerini yoluna koymak için ne kadar az bir zaman ayırdığına hayret eder.
11 Eylül 2001'de Pentagon'u ve Dünya Ticaret Merkezi'ni vuran olaylardan sonra Amerika'nın ilan ettiği stratejik önceliklerini okuyanlar, -ki ABD terörle mücadeleyi öncelikleri arasına almış, ve bu kararlarını Afganistan ve Irak işgallerini bilfiil hayata geçirmek ve aynı zamanda BOP üzerinde yoğunlaşmak suretiyle ne kadar ciddi olduğunu göstermiştir- diğer büyük devletlerle ilişkilerini iyileştirmek için az gayret gösterdiğini görerek şaşıracaklardır.
SSCB'nin çöküşü ve Varşova ittifakının dağılması, Çin'in Amerika'nın tek kutuplu dünya hakimiyetine boyun eğmesi, başka güçlü devletlerin varlığına dair yorumların tedavülden kalkmasına neden oldu. Bu sadece Rusya için değil aynı zamanda Avrupa ve için de geçerliydi.
Alelacele bir bakışla yetinmeyip olaylara daha derin yaklaşanlar, Rusya'nın Sovyetler Birliği'nin nükleer ve uzun menzilli füze sistemlerine sahip olmayı sürdürdüğünü görecektir. Bu nokta, ABD'nin stratejik önceliği, Afganistan'ın ve Irak'ın işgali ya da BOP üzerinde yoğunlaşmak yerine, Rusya'nın dağılmasına, nükleer ve füze sistemlerine verilmesi gerekip gerekmediğini sorgulamaya götürür.
Sonra bu süreçte Rusya'nın yeni Başkanı Vladimir Putin başı boş bırakılınca, o da yeni ve güçlü bir devlet kurmak ve hatta ülke içinde Amerikan yanlısı bir takım odakları tasfiye etmek için harekete geçti.
Doğal olarak o denemdeki önceliği olan Ortadoğu merkezli yaklaşımı nedeniyle ABD'nin çıkarı desteğini kazanmak ya da ABD'nin Ortadoğu'da yaptıklarına sesini çıkarmaması için Putin'le uzlaşmayı gerektiriyordu. Bu dönemde Rusya'yla bir çok anlaşmaların yapılmış olması bunun en güzel kanıtıdır.
Bu dönemde olayları yakından takip edenler, Çin'in, Amerikan yönetiminin BOP projesiyle uğraşırken ekonomik, ticari ve askeri alanlarda yaptıklarını incelediği taktirde, ABD'nin önceliklerini belirleme noktasında ne kadar yanlış davrandığını görecektir.
Çin gibi büyük bir devlet serbest bırakılarak askeri ve füze teknolojisini geliştirmesine, yüksek teknoloji elde etmesine göz yumulmuş, dünyanın ikinci ekonomik gücü olacak kadar üretim ekonomisini geliştirmesi yanında ticaretini beş kıtayla ikiye katlamasına izin verilmiştir.
Durum Hindistan, Brezilya, Türkiye ve İran için de aynıdır. Hatta Venezüella, Bolivya ve üzerinde her zamankinden çok daha az Amerikan baskısı hissetmeye başlayan Küba için de geçerlidir.
Bunların, Büyük Yeni Ortadoğu Projesi'ne gösterilen yoğun ilgiden başka bir yorumu ya da açıklaması yoktur.
Amerikan stratejisinin, uluslararası çelişkilerin, rakip ya da kendisine rakip olması mümkün olan güçlerin doğru tahmin edilememesinin Amerika'da stratejik önceliklerin belirlenmesinde son yirmi yılda belirleyici olan Siyonist lobinin hegemonyasından başka bir açıklaması yoktur.
Bütün bunlar, kendisini daha fazla devletin tanımasını sağlamak, daha fazla sayıda ülkenin ilişkilerini normalleştirmesini elde etmek, Sykes-Picot devletlerinin enkazı üzerine kurulu küçük devletlerden müteşekkil bir Ortadoğu inşa ederek Arap ve Müslüman ülkeler coğrafyasını yeniden dizayn etmek için Siyonist projenin Amerikan gücünün hizmetine verilmesinden başka bir amacı yoktur.
Aynı şekilde söz konusu projenin, Irak ve Afganistan'da direnişin başlamasıyla birlikte patlak veren savaşın ve İran-Suriye ekseninin derinişe geçmesinin yanı sıra İsrail'in, 2006 yılında Lübnan'a, 2008'in sonunda Gazze'ye açtığı savaşta tattığı yenilgilerin de gösterdiği gibi, Amerika'nın kesinlikle yanlış bir strateji belirlemesi durumu söz konusudur.
Sonuç şöyle olmuştur: Rusya, Çin, Hindistan, Avrupa gibi süper güçler ortaya çıkmış, Brezilya, Türkiye, İran, Güney Afrika gibi bölgesel güçler, Venezüella, Bolivya, Suriye ve Lübnan gibi direniş eksenine omuz veren güçler zuhur etmiştir. Direniş, Filistin'de, Lübnan'da, Irak'ta ve Afganistan'da zafer kazanmıştır.
Bu durum, ABD ve İsrail'in çıkarına olmayan, güç dengelerinde yeni bir arızanın ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bütün bunlar, diğer bölgesel ya da küresel güçlerin Amerikan çıkarlarına zarar verme noktasındaki çabalarının önemini küçümsemeksizin son yirmi yıldaki Amerikan stratejisinin önceliklerinin belirlenmesindeki hatası bağlamında okunmalıdır.
Obama'nın son olarak ilan ettiği şekliyle, ilginin öncelikli olarak Pasifik Ülkeleri'ne yoğunlaştıracak yeni strateji ilanı, bu az önce zikrettiğimiz çerçevede okunmalıdır.  Bu da Çin'in şu andan itibaren Amerikan siyasetinin öncelikleri arasında yer alması anlamına gelmektedir. Bunun anlamı, Amerika'nın açıkça ifade etmemesine rağmen, son yirmi yılda kaybettiklerini ve stratejik hesaplamalarında yaptığı dengesizlikleri ve bu konuda yaptığı hataları anlamış olduğudur. Yeni önceliğin belirlenmesine ilişkin geçişin içeriği,  hemen hemen açıkça ilan anlamına gelen bir itiraf sayılır.
Peki Rusya nerede? Amerika'nın stratejik öncelikleri arasında ikinci sırada mı yer alacak, yoksa ona öncelikleri arasında yer vermeyecek mi? Ancak büyük ihtimalle Rusya, Amerika'yla ittifak etmez ya da çatışmada tarafsız kalmazsa, aynı tavrı bir sonraki aşamada Rusya'ya da gösterecektir.
İkinci soru, yeni önceliğin, BOP'un Amerika'nın gündeminden düşmesiyle birlikte, Amerika'nın Arap ve Ortadoğu'yla ilgili siyaseti üzerindeki yansımalarının nasıl olacağıdır.
Stratejik önceliğin belirlenmesi, kendi siyasetine hizmet babında şekillenmesi gereken farklı siyasetlere öncülük edecektir. Sonra bu belirleme, kendisiyle müttefik olunmak istenen devletleri ve kendisiyle doğrudan ya da dolaylı olarak savaşa girilecek ülkeleri kapsayacaktır.
Özetle ABD, Çin'i kuşatmak için hazırlandığı savaş siyasetinde Arap ve İslam ülkeleriyle birlikte hareket etmeyi planlamaktadır. Tabii ki Siyonist lobi, Amerikan hükümeti üzerinde baskı yapıp stratejik önceliklerin değiştirilmesini talep etmezse...
Bu baskı, İran'a karşı savaşın eşiğine gelinmesine neden olan suni tırmandırma politikalarını da bizlere açıklar. Zira tedrici olarak İran petrolünün boykot edilmesi ve mali yaptırımlar konusundaki tavır, kaçınılmaz olarak savaş anlamına gelmektedir.
Bu da Amerikan stratejilerinin yeni önceliklerinin açıklanmasına ilişkin yorumlarda uzak çıkarsamalara gidilmemesini gerektirir. Zira şu an Amerika, İran'la çatışmasında savaşın eşiğine gelmiştir.
Diğer yandan Obama yönetimi, kapıya kadar gelen başkanlık seçimlerinin zorunlu kıldığı öncelikler belirlemiştir. Bir başka ifadeyle Obama'nın Pasifik ülkelerine doğru bir strateji belirlemesi, Cumhuriyetçi Parti'nin bu politikayı benimseyip benimsemeyeceği belli olmadığından, henüz Amerika'nın ulusal önceliği haline gelme noktasında istikrar kazanmış değildir. Bu da Obama'nın son olarak ilan ettiği ama biraz geç kaldığı Amerikan stratejilerinin yeni öncelikleri konusunda uzun vadeli çıkarsamalara gidilmemesini gerektirir.
Dünya Bülteni için El Cezire'den Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.

DÜNYA BÜLTENİ

Arap Birliği Zirvesi'ne Geri Sayım...


Gelecek ay yapılacak olan Arap Birliği Zirvesi'nde güvenlik önlemleri onaylandı

Irak'ta son haftalarda şiddet olaylarının artmasına rağmen, Başbakan Nuri El Maliki, Arap Birliği zirvesinin gelecek ay Bağdat'ta yapılması planında bir değişiklik olmadığını bildirdi. Zirve için alınan güvenlik önlemleri de incelemelerde bulunan Arap Birliği tarafından onaylandı.
Maliki, 29 Mart'ta yapılacak zirveye bütün Arap Birliği üyelerinin katılmayı kabul ettiklerini, katılımın 13'ünün kral ve devlet başkanları düzeyinde olacağını bildirdi.

Irak Başbakanı, "Bazı Arap liderler, "yürüyerek gelmemiz gerekse bile, Arap Birliği zirvesine katılacağız dediler"  şeklinde konuştu.

Arap Birliği'nin Bağdat'ta alınan güvenlik önlemlerini havaalanından zirvenin yapılacağı yere kadar denetlediğini ve onayladığını anlatan Maliki, Arap ülkelerine de katılma kararından dolayı teşekkür etti.

Bağdat'ta ise bir taraftan yoğun güvenlik önlemleri alınıyor, bir taraftan da inşaat çalışmaları ilerliyor. Güvenlik kuvvetleri sık sık tatbikatlar yapıyor. Zirvenin yapılacağı bölge şantiyeye dönüşmüş durumda. Yolları genişletme çalışmalarına öncelik veriliyor.

Zirvenin başarıyla geçmesi halinde, Irak'ın Arap Birliği içindeki konumunu güçlendireceği yorumları yapılıyor.

Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Arap Birliği kararlarına uyarak, Suriye'den rejimi ve muhalifleri zirveye davet etmeyeceklerini açıklamıştı.

Arap Birliği zirvesinin sonuncusu 2010 yılında Libya'nın Sirte kentinde yapılmıştı. Bağdat'ta yapılması planlanan zirve ise 2 kez ertelenmişti.

Irak'ta geçen hafta meydana gelen şiddet olaylarında 60 kişi ölmüş, terör örgütü El Kaide yeni saldırılar tehditinde bulunmuştu.

TRT

İnnova Bilişim çözümleri, Kuzey Irak'taki kontör operasyonunu Türkiye'den yönetiyor


1999 yılında kurulan, 2007 yılında Türk Telekom Grubu çatısı altınagiren İnnova Bilişim Çözümleri, Kuzey Irak'taki kontör operasyonunu Türkiye'den yönetiyor. İnnova Genel Müdürü Aydın Ersöz, Kuzey Irak'ın en hızlı büyüyen GSM operatörü Korek Telekom ve onun ana distribütörü Delta Communications'a, ön ödemeli müşterilerinin elektronik ortamda kontör yüklemeleri için hizmet verdiklerini söyledi. Bu projenin en önemli özelliğinin sistemin çalışması için gereken tüm donanım ve yazılım altyapısının İstanbul'daki veri merkezi üzerinde tutuluyor olması olduğunu belirten Ersöz "Böylece Kuzey Irak'taki bir cep telefonu abonesi Korek Telecom'un herhangi bir bayisinden telefonuna kontör yüklemek istediği zaman, tüm bilgiler İnnova'nın İstanbul'daki veri merkezine geliyor, işlem burada yapılarak, kontör satışı Irak'ta gerçekleşiyor. Hem online hem de offline işlemleri destekleyen ve anahtar teslim sunulan bu projede Kuzey Irak'ta kullanılan POS altyapısını da biz yaptık" dedi. Star Gazetesi'nde yer alan habere göre, "Bizim işimizin belkemiği" diyen Ersöz, şunları söyledi: "Hem kamu, hem özel sektörde hem de Türk Telekom Grubu'nda yaptığımız projeler var. Bunun yanı sıra yurt dışında da kurulduğumuzdan bu yana çok iş yaptık. İhracat yaptığımız ülke sayısı 20'ye yaklaştı. Odağımız Ortadoğu. Özellikle 2007'den sonra Ortadoğu'ya çok sistematik yaklaştık. Bu yıl batıdaki yakın coğrafyamıza da daha sistematik bakacağız. Balkanlar, Doğu Avrupa gibi... Yunan bir partnerimiz var. O Balkanlar coğrafyasında güçlü bir şirket. Geçen yıl Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan'a küçük miktarda satışlarımız oldu. Bu yıl ümit ediyorum büyük montanlı satışlar olacak. Bunun dışında yeni pazarlar da olacak. Önümüzdeki 3 yıl içinde ciromuzun üçte birini ihracattan elde etmeyi hedefliyoruz." İNNOVA Genel Müdürü Ersöz "Geçen yıl Erzurum Dünya Üniversiteler Kış Oyunları ve Trabzon Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nın altyapı ve etkinlik yönetimini yaptık. Spor organizasyonlarında deneyim kazandık. Eksiklerimizi tamamlıyoruz. Yurt içinde ve dışında buna benzer spor organizasyonlarının altyapı ve etkinlik yönetimi işlerine aday olmak istiyoruz. Aktif olduğumuz coğrafyalarda ve özellikle Ortadoğu'da bu tip organizasyonları takip ediyoruz" dedi.

HÜRRİYET

Kuzey Irak'a hava operasyonu


IRAK Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB)’nin resmi internet sitesinde yeralan bir haberde, Diyarbakır’dan kalkan savaş uçaklarının dün ;Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK’nın Zap kampını bombaladığı; Türkiye- Irak sınırında bulunan topçu birliklerinin de, PKK’nın Hakurk kampına bu sabah top atışında bulunduğu ileri sürüldü.

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin partisine ait resmi internet sitesi Pukmedya’da yer alan habere göre, dün öğlen saatlerinde Türk savaş uçakları Zap vadisinin Nerveh, Rekan ve Nihal bölgelerini bombaladığı iddia edildi. Akşam saatlerinde de, yine savaş uçakları Irak hava sahasına girerek Zap bölgesini bir kez daha bombaladı. Dün akşam saatlerinde gerçekleşen hava bombardımanının yaklaşık 1 saat sürdüğü belirtildi. Site, Zap bölgesinde havadan bombalanan bölgelerin daha önce hava ve karadan yapılan bombardıman nedeniyle boşaltıldığını ve o bölgedeki köylerde kimsenin yaşamadığını duyurdu.

HAKURK’A TOPÇU ATIŞI

Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB)’nin resmi internet sitesi bugün sabah saatlerinde ise, Türkiye- İran- Irak sınırlarının kesiştiği bölgede yer alan ve PKK’nın büyük kamplarının bulunduğu Hakurk bölgesininin topçu birlikleri tarafından bombalandığını duyurdu. Sabah saat 08.30’da başlayan bombardımanda, Birkeme ve Sinini alanlarının hedeflendiği belirtildi.

VATAN

Abdülkadir Selvi - Yol haritası


Mart ve Nisan ayları yaklaştıkça Ankara'da bir kaygı kendini hissettirmeye başlıyor.

Kış aylarında hareket alanı kısıtlanan örgütün baharla birlikte eylemlere başlamasından endişe duyuluyor.

Güvenlik boyutunda polis ve Jandarma özel harekata keşif ve gözetleme uçakları alınması, uzun menzilli karadan karaya ya da havadan karaya güdümlü füzeler gibi.

Ama bir de Kandil'in dağıtılması, dağdakilerin indirilmesi, örgüt liderlerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi gibi ayaklar üstüne oturan "sivil çözüm" sürecinin de yeniden devreye girmesi için bir çaba var.

Burada akla hemen "Oslo süreci"nin geleceğinden eminim. O sürecin aktörleri MİT, PKK ve üçüncü ülke olarak Norveç'ti.

YENİ SÜRECİN AKTÖRLERİ KİM OLACAK?

Yeni sürecin aktörü kim olacak? Aktör ya da aktörler demek mi daha doğru olacak orasını bilemiyorum.

Çünkü siyasi irade henüz bu konuda kararını vermiş, neyin, ne zaman, kimle ve nereye kadar müzakere edileceği konusunda bir çerçeve çizmiş değil. Hakeza süreci eskiden olduğu gibi MİT mi yoksa Kamu Güvenliği Müsteşarlığı mı yürütecek o da belli değil. Böyle bir sürece girilecek mi o da kesinleşmiş değil ama Başbakan'ın son grup konuşmasında, "siyasetle müzakere, terörle mücadele edileceği" açıklaması da gösteriyor ki, böyle bir irade varlığını koruyor.

Başbakan Erdoğan'ın geçirdiği 2 ameliyat bu konuda karar alma sürecini de etkilemiş gözüküyor.

Eğer böyle bir süreç başlarsa, geçmiş deneyimlerin büyük katkısı olacağı kesin. Taraflar artık birbirini daha iyi tanıyor.

Burada bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim. Polis ve Jandarma Özel Harekat timlerinin ortak operasyonları ve MİT'in nokta istihbaratları sonucunda alınan başarılı sonuçlar masaya oturulurken rollerin değiştiğini gösteriyor. Artık psikolojik ve alan hakimiyetinin devletin elinde olduğu bir dönemdeyiz. İkinci nokta; Kürt sorununun çözümünün diyalog ve müzakereden geçtiğini savunanlar da artık, "Operasyonlar dursun, biz görüşmeler yoluyla sonuç alalım" demiyorlar.

PKK'nın Silvan ve Çukurcu saldırıları bu tezin varlığını ortadan kaldırdı.

YENİ TREND

Yeni trend; PKK-KCK operasyonları devam ederken, diğer yandan da görüşmeler başlayabilir.

İsrail'in arka kapı diplomasisini yürüttüğü bir merkez olarak biliniyor Norveç. Bu kez üçüncü ülke konusunda Norveç üzerinde tereddütler var.

Bir tereddüt noktası da Öcalan'la görüşme konusu. Kürt halkındaki karşılığı ve örgütün yaşayan lideri olması Öcalan'ın rolünü önemli kılıyor. Öcalan'sız bir çözümün zorluğu biliniyor. Ama bu kez, Öcalan biraz kenarda tutulacak gibi gözüküyor. Ya da ileri aşamalarda sürece eklenebilir.

Ama bir eğilim, müzakere sürecini Barzani'yi sürece dahil ederek yürütme yönünde.

PKK kurulduğu günden, 2005 yılına kadar geçen 25 yıllık süreç içinde Bekaa vadisinden Şam'a, Kandil'den İmralı'ya uzanan zaman diliminde bir şekilde Öcalan'la bir şekilde temas vardı. Hele yakalandıktan sonra sivillere tamamen kapalı, askerin kontrolünde bir 6 yıl geçirildi. Bu sürede PKK işi tamamen askerin kontrolünde oldu. O istediği kadar görüştü, sivillere de bilgi verme gereği duymadı.

Ta ki Başbakan Erdoğan soruna el atana dek.

Açılım sürecinde yaşananları çok iyi biliyoruz. Bu işin ne denli zor olduğunu hepimiz görmüş olduk. Çözümü sabote etmek isteyenlerle, açılımı yönetenlerin eksikleri çözüm sürecine çok büyük zarar verdi. Habur'da olduğu gibi.

O nedenle, bu işte doğru bir "yol haritası", operasyonel yönü güçlü ve güven telkin eden aktörlerin varlığı önemli.

YOL HARİTASI

Yeni sürecin yol haritası adına yapılan zihin egzersizinden bir bölümü aktarmak istiyorum. Ama bu, hükümetin yeni yol haritası gibi anlaşılmamalı. Görüşlerden birisi demek daha doğru olur.

1-Kandil, Kuzey Irak topraklarında olması başta olmak üzere yeni süreçte Barzani'nin hem bölgesel hem de Kürt halkı üzerindeki etkisinden yararlanılmalı. Neçirvan ve Mesrur Barzani ile Kerim Sincari önemli aktörler olarak değerlendirilmeli.

BDP ile görüşmelerinde silahlı çözümün çare olmadığını, siyaset yoluyla Kürt sorunun çözümü konusunda çalışma yapılmasını öneren Mesud Barzani'nin, "Saddam Hüseyin, Türkiye'nin Kürtlere verdiği hakları ve sağladığı imkanları sağlasa biz kendisine karşı savaşmazdık. Ben dağlara çıkmam Bağdat'a gider, siyaset yapardım" dediği belirtiliyor.

2-Barzani böyle bir süreçte rol üstlenebilmek için Başbakan Erdoğan'ın güvencesini önemsiyor. Zaten Erdoğan'ın Kuzey Irak'ı ziyareti bu açıdan çok başarılı geçmişti. Burada bir sorun yok. Ancak Barzani, asker tarafından da kabul edilmek istiyor. "Türkiye'ye gelince Genelkurmay Başkanı kabul etsin, bir kahvesini içeyim" diyor. Bunu önemli bir güvence olarak görüyor.

3- Türkiye'nin, "Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nda koyduğu şerhi kaldırması.

Burada PKK'nın silahlı gücünün yerel yönetimlerin güvenlik kuvvetleri olacağı gibi bir şey anlaşılmasın. Devlet içinde ikinci silahlı güce izin verilir mi? Bu tartışılamaz bulunuyor.

Güvenlik, vergi, yargı gibi hususların dışında yerel yönetimlere kısmı özerklik sağlayan imkanların verilmesi.

4-Ana dilde eğitim.

Ama burada Kürtçenin resmi dil olması gibi bir şey düşünülmüyor. Anadilde eğitimin tüm etnik kökenliler için seçmeli ders olması.

5-Af.

Topluma Kazandırma Yasası'nı ne kadar esnetirseniz esnetin beklenen amaca ulaşılamıyor. Dağdakilerin indirilmesinden daha önemli bir nokta var. 330 örgüt liderinin Türkiye'ye getirilmesi, topluma kazandırılması ya da bir kısmının üçüncü bir ülkeye gönderilmesi konusu.

Bunlar tartışılacak. Başka görüşler de eklenip bir "yol haritası" oluşturulacak. Bir de bu yol haritasının, "psikolojik zeminini" sağlamlaştırmak için, özgüveni artıracak, örgütün psikolojisini bozacak bir şok yaşatılacak.

KANAL A HABER

IRAK KOMŞU ÜLKELERDEN SEBZE İTHALATINI YASAKLADI


Irak Tarım Bakanlığı, bol üretim gerekçesiyle komşu ülkelerden tüm sebze ithalatına yasak koydu.
Irak, komşu ülkelerden sebze ithalatını yasakladı. Irak Tarım Bakanlığı, kararı için "bol" üretimi gerekçe gösterdi.
Aswat al-Iraq, Irak Tarım Bakanlığı'nın sebze ithal kararının 27 Şubat itibariyle gerçekli olduğunu bildirirken karar ile ilgili ayrıntılı bilgi verilmediğini de kaydetti.
Haberde "Irak, sebze ihtiyacının tümünü Suriye, Ürdün ve İran'dan, bir miktar meyve ise Türkiye'den ithal ediyor" denildi.
Aswat al-Iraq, Tarım Bakanlığı'nın, önceki yıllarda da bazı ürünlerin ithalatını da yasakladığına dikkat çekti. (ANKA)(CN/ÖZK)

HABER X

Irak'ta Türkmen Basını 101 Yaşında


Irak'ta ilk Türkçe gazete olarak kabul edilen Havadis'in 25 Şubat 1911 tarihinde yayın hayatına başlamasının yıldönümünde Türkmen basını 101'inci yaş gününü kutladı.

Türkmen basınının 101'inci yaş günü münasebetiyle Irak'ın başkenti Bağdat'taki Türkmen Kardeşlik Ocağı'nda kutlama etkinliği düzenlendi. Etkinliğe Türkmen politikacılar, gazeteciler, yazarlar ve bürokratlar katıldı.

Havadis gazetesinin kuruluşu hakkında konuşan Türkmen gazeteci yazar Kasım Sarıkahya, Irak'ta Bağdat, Basra ve Musul'dan sonra Kerkük'te vilayet matbaasının kurulmasıyla 25 Şubat 1911 yılında Türkçe olmak üzere Havadis gazetesinin yayın hayatına başladığını ve bu gazetenin yayına başladığı günün Irak'ta Türkmen basın günü olarak kabul edildiğini belirtti.

Osmanlı İmparatorluğu ve Irak'ın çok sıkıntılı döneminde yayın hayatına başlayan Havadis gazetesi, İngiliz kuvvetlerinin Kerkük'ü işgal ettiği 14 Mayıs 1918'e kadar yayımını sürdürdü.

Irak'ta Türkmence yayımlanmakta olan Kale Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nermin Müftü, Osmanlı devleti ve Irak'ın kaynadığı bir dönemde Kerkük'te, Türkmen bölgelerinde ve Osmanlı devletinde olup bitenler hakkında halkı bilgilendirmek için gerçek anlamıyla bir siyasi gazete olan Havadis gazetesinin çıktığını söyledi.

-"Yeni Irak'ta ilk hikaye Kerkük'te çıktı"-

Mükemmel bir Türkmen gazetesi olan Havadis'in birçok şeye öncülük ettiğini dile getiren Müftü, "Ahmed ve Mehmed Kutsizade kardeşler bu gazeteyi çıkardı. Hakiki ve mükemmel bir Türkmen gazeteydi. İçinde neredeyse Arapça kelime yoktu. Yeni Irak'ta ilk hikaye Kerkük'te çıktı. Havadis olmasaydı bu hikaye yazılmayabilirdi. Irak'ın edebiyat tarihini okuyanlar ve araştıranlar, bunu söylemiyor. Türkmen kültürünün gelişimi ve Türkmen kültürünün Irak kültürüne sağladığı katkı görünmesin diye Türkmenler üzerinde büyük baskı vardı. Bunlar hep saklandı. Havadis çıktı, Kerkük'te güzel başlangıç yaptı. Başka Türkmen gazetelerin çıkması için yolu açtı. Bu gazetelerin en sonuncusu Kerkük gazetesiydi" dedi.

-Sendika talebi-

Toplantıda, "Modern Irak tarihinde çok sayıda gazeteci, yazar yetiştiren Türkmenler, çok sayıda kurbanlar vermiştir. Türkmen gazeteci ve yazarları bir arada tutmak, hak ve hukuklarının savunulması için Irak Gazeteciler Sendikası'na bağlı Türkmen Gazeteciler Sendikası kurulmak istendiği" dile getirildi.

Türkmen Gazeteciler Sendikası'nın kurulması için girişimde bulunan Türkmen Şair ve Şii ittifakından milletvekili olan Fevzi Ekrem Terzi, düşüncelerini şu şekilde dile getirdi: "Irak Türkmenlerinden çok sayıda üstadlar, gazeteciler, son yüzyılda altın kalemlerini oynatmıştır. Türkmenler, çok sayıda canlar, kurbanlar ve başlar verdiler. Irak'ta tarih boyunca onlarca Türkmence gazete yayımlandı. Halen çok sayıda Türkmen gazete yayımlanmaktadır. Türkmen Gazetecilik Sendikası'nın kurulmasını istiyoruz. Irak Türkmen Gazetecilik Sendikasına bağlı olsun. Gazetelerde olsun, medyada olsun Türkmen gazeteciler dağılmış durumda. Bunları bir arada toplamak önemli. Bu da milli görevlerden sayılmaktadır."

Kaynak: AA

HABERCİNİZ

Arap Birliği Zirvesi İçin Hazırlıklar Tamam


Bilindiği gibi Mart 2011’de Bağdat’ta yapılması gereken Arap Birliği Zirvesi Irak’taki güvenlik durumu ve Arap Baharı nedeniyle Mart 2012’ye ertelendi. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de Arap Baharı nedeniyle yaşanan olaylar ve Irak’taki istikrarsızlık, Arap Birliği Zirvesi’nin belirlenen tarihte yapılmasına engel oldu.

Davetiyeler Yola Çıktı

Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre, geçtiğimiz cumadan itibaren zirveye katılacak ülkelere katılım davetiyelerini teslim edecek temsilciler gönderilecek. Yapılan açıklamaya göre, El Maliki, bu görevi yerine getirmeleri için Dışişleri Bakanı Huşyar Zebari, Savunma Bakanı Sadun El Duleymi, Planlama ve Kalkınmacı İşbirlik Bakanı Ali Şukri, Sanayi Bakanı Ahmed Nasır ve Parlamento İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Sefaaddin El Safi’yi görevlendirdi.

Hazırlıklar Tamam

Bağdat Belediyesi Ocak ayında zirvenin yapılması için gereken hazırlıkları tamamladıklarını açıkladı. Belediye, bakanlıklar ve diğer ilgili resmi kuruluşlar ile birlikte, kentin mimari görünümünü geçmişine ve konumuna yakışacak şekilde iyileştirme çalışmaları yürüttüğünü belirtti. Geçtiğimiz Ocak ayı sonunda ise Belediye, ülkenin ev sahipliği yapacağı bu önemli olay için yürütülen çalışmaların yüzde yüz oranında tamamladığını duyurdu.

Şüpheler Var

Irak, daha önce yapılan Arap Birliği Zirvelerinin ikisine ev sahipliği yapmıştı. Bu zirvelerin ilki 1978’de gerçekleşti ve Camp David Anlaşması’nı imzalayan Mısır’a karşı alınan kararlar ile sonuçlandı. Irak’ta yapılan iki zirvenin bir diğeri ise, Birinci Körfez Savaşı esnasında İran’a destek veren Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed’in katılmadığı ayrıca Irak ile Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında tartışmaların yaşandığı 1990 zirvesiydi. Hâlihazırda ise, Mart 2011’de Bağdat’ta yapılması planlanan ancak çeşitli nedenlerden dolayı Mart 2012’ye ertelenen zirvenin başarı ile gerçekleştirileceğine ve zirveye başarılı bir katılımın sağlanacağına dair şüpheler var. ABD askerlerinin ülkeden çekilmesinden bu yana siyasi kriz ile boğuşan ve dün çeşitli bölgelerde meydana gelen patlamalara sahne olan Irak’ın ev sahipliği yapacağı zirvenin nasıl geçeceği merak konusu.

USAK GÜNDEM

Salah Behlül Çamurcu - 101 yıl TÜRKMEN BASIN BAYRAMI


Bugün 24 Şubat Kerk,k'teTürkmen Basın tarihinin yüzbirinci yıldönümüdür,yüzbir  yıldır
Kerkük'te Türkmen basını söz sahibidir,bilindiği gibi her ülke ve her millet basını ile dünyaya tanılır,Basın bir milletin gözüdür ve dilidir,sesimizin ulşmadığı yerlere basın yayınlarımız ulşa bilir ,yüzbiryıl önce yaşdıklarımız ve dedelerimizin yazdıklarını,bugün bazı yerlerde bulunduğu El Havadis gazetesi ışığında okuya biliriz,
Gazete ve basın tarihi olduğu gibi yazmalıdır,

Malumdur ki basının yayılmsı için seçgin adamlar ister,yüzbir yıl önce Ahmet Medeni Kutsi zade ler olmazsaydı belki Havadis doğmamıştı,

Basın olduğu dönemde  gerçek basın mensupları her zaman zor şartlar altında hizmet göstermektedirler,basın mensubu gerçekleri kaleme almak için muhakkak ki diğer taraflarla karşı karşıya gelmelidir,ne kadar dürüsüt ve ciddi bir basın mensubu olursa labud eksik taraflılar onlara  karşı tepki gösterirler,
Her ülkede İktidarın içine sızan bazı çıkarcı mensupları olur,bu şahsi menfaatçılar yüzünden bakarsınız bir millet kaç parçaya bmlünür,Basın ve medyayı kirleten bezı grupçuların ortaya çıkmasıyla yayınlr Milletin gerçek mücadelesi görünmez ve mağduriyyetler örtülü kalır ,o sırada milletin kültür ,sanat ve hatta siyasi hareketlerin çalışmaları gösterilmez hala gelir,
Bugün bazı tarafcı yayınlar ucuz selametlik karşılığı mağduriyetlerden göz yumarak sayfaları eski kitplardan ve her yılın olayını tarifi şekilde kopyalayarak sergilemektedirler. Bu tarihi sorumluluk karşılığında yüz yıllarca emeği harcanan milletin kanı boşuna gider ve bizim Türkmen halkımızın kanı gibi unutulmaktadır

Kerkükte bizim kuruluşlar ımız BASIN BAYRAMI gibi münasebetler  umurunda değiller halbüki bu münasebetler halkımızın  ve kültürümüzün tarihi ni korumaktadır , bugün Türkmen kuruluşlarında para karşılığı çlışanlar gündemde olan yayınları bir türlü doldurmaktadırlar ama bugüne kadar ayakta duran halkımız ise bir kaç gönüllü ve karşılıksız hizmet edenlerin sayesinde dir.....bugün 101 yıldır Kerkükte Türkmen gazetesi yıyılmaktadır ama ne yazık türkmen medyasına bakarsak 101 yıl gazetesi olan bir millete benzemektedir,,,,,çünkü bu konu çok büyüyk ve çok önemlidir Türkmen basınına dış ülkeler bir kaç kiralı yazar ile el koyulmuşlar,ucuz karşılıklı menfaat için Türkmen basını batmış , kör ve sağır bir hale dönmektedir,

Türkiyede Irak Türklerini yok etme planı basın konusu ile başlamıştır (deklarasyon ) dedikleri BASIN KURULTAYI adında
Bu uğurda Türkmenlerin eskiden Türkmen halkını ihbar eden BAAS MUHBİR VE Muhabarat adamlarını ve işbirlikçi hayınları bu kurultaylar yolu ile Türkmen kuruluşlarına sokup Türkmen partileri ve kuruluşlarını ZEDELEDİLER,,,, S

1991 tarihi Irak'ta Saddam rejimi birkaö günlük halkın ayaklanması ile çökmüştür bu arada Kerkük'e Kürt PEŞMERGE güçleri girdi ve ilk öne Kerkük'te eski rejimib EMNİYET ve MUHABARAT  binalarına akın ettiler ve Emniyet ile Muhabarat müntesip ve Muhbirlerin ad Listelerini ele geçirdiler,
Adreslere göre kimini yakalayıp esasını verdiler kimi kaçanların da eviniROKET ile yıkıp yandırdılar ve  bugün Türkiyede olan hayınlar eskiden  Türkmenleri ihbar eden o muhbirleri BASIN KURULTAYI yolu ile Türkmen kuruluşlarına almıilar ,,,,,,Onun için Türkmen hep yıpranmak ve kuruluşlarımızda zedelenmek üzerinedir.....

Dünyada her millet basın hareketi ile öne gider ve ilerler ,Ne yazık ki biz Türkmenler Hiyabet yüzünden BASI YOLUYLA ,YOK OLUYORUZ .....
İslam ve Türk dünyası tarih boyu STALİNİ  af etmedikleri gibi ,bugün bu HİYANETLER yüzünden Türkmenler  bugünkü Türkiye Cumhuriyeti iktidarını tarih boyu af etmeyecekler

Amiral Türkiye


ABD'li gazeteci Hersh :Bölgesel güç olan Türkiye önemli askeri adımlar attı. Yakında bir uçak gemisi de ordunun emrine verilecek.

ABD'nin Vietnam ve Irak'taki kanlı yüzünü ortaya çıkartan Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh (78)  önemli açıklamalarda bulundu. Pulitzer ödüllü Hersh, dünyanın 2007'den beri yeni bir yörüngeye girdiğini ve Türkiye'nin bölgede söz sahibi olduğunu söyledi. İşte Hersh'ün o açıklamaları: ABD ve Avrupa ekonomik krizle boğuşurken Arap Bahar'ı Ortadoğu'da değişime yol açtı. Türkiye bölgede söz sahibi oldu. ABD, İngiltere, Almanya, Rusya, Fransa ve İtalya, bu konudan çok rahatsız. Önümüzdeki 1 yıl çok kritik. Bu süre, ülkelerin gelecek 30 yılının kaderini çizecek.

TEST TAMAM...
Bölgesel güç olan Türkiye, küresel güç olmak için askeri alanda çok önemli adımlar attı...
Türk ordusu rakamsal olarak dünyanın en büyük 9. ordusu olarak görünse de, aslında ilk 4 ordu içinde. Tek eksiği ise uçak gemisine sahip olmaması. Ancak Türkiye uçak gemisi almak için de harekete geçti. ABD ile F-35 savaş uçakları konusunda uzun süredir yapılan pazarlık da sonuçlandı.
F-35'ler, uçak gemilerine inip-kalkma testini başarıyla geçti. Türkiye de, alım siparişini verdi. Irak'taki çözüm Türkiye, İran ve Irak arasındaki görüşmelere bağlı. Barzani ve Talabani, haddini aşmak için birçok yol aradı ama bulamadı. Suriye konusu çok kritik. Esad, görevde kalamayacağını iyi biliyor.
Sadece önündeki seçenekleri değerlendiriyor. Ülkeden kaçmayı son seçenek olarak görüyor. Rusya ve İran'ın desteğinin de koşulsuz sürmeyeceğinin farkında.

Kaynak: Takvim

MİLLİYET

İşadamlarının korkulu rüyası Kuzey Irak


Kuzey Irak’ta 352 daireli konut inşaatına 1 milyon 365 bin dolar harcama yaparak başlayan işadamı Narin’in başına gelmeyen kalmadı. Ortağı tarafından tehdit edildi, parasını alamadı.

Cazibe merkezi haline gelen Kuzey Irak’ta yatırım yapan Türk işadamlarının büyük bölümü hayal kırıklığı yaşarken, dolandırılan ve yaptığı işin karşılığını alamayan yatırımcılar hükümetten yardım bekliyor. 352 daireli konut inşaatına 1 milyon 365 bin dolar harcama yaparak başlayan işadamı Kadir Narin’in dolandırıldığı belirtildi. Parasını tahsil etmek için 3 yıldır çalmadık kapı bırakmayan Narin, yaşadığı sıkıntıyı, “Herşeyimi kaybettim, cinnet halindeyim” sözleriyle dile getirdi.
Narin’in başvurusu sonucu Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Politbüro Teftiş Kurulu inceleme başlattı. Kurul tarafından oybirliği ile hazırlanan raporda, Narin’in alacaklı durumda olduğu belirtildi.

Seni tanımıyorum!
Narin, NeyrBey İnşaat Turizm Sanayi Limited Şirketi adı altında Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin başkanı olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) denetimindeki Süleymaniye’de yönetime yakın Şahsuvar A. Kadir’in sahibi olduğu Nalya Kompany şirketi ile 352 dairelik konut inşaatının yapımı için sözleşme imzaladı.
İşe başlamak için Türkiye’den inşaat malzemelerini Süleymaniye’ye taşıyan Narin, hazırlığını tamamlayıp temel kazılarına başladıktan sonra Kadir tarafından, “Ben Talabani ile Berham Salih’in (eski Bölgesel Kürt Hükümeti Başbakanı) ortağıyım, seni tanımıyorum. Burayı terk et” diyerek, inşaat alanından uzaklaştırıldı.

Hükümet koruması var
Narin, yaşadıklarını Milliyet’e şöyle aktardı: “Bu işe başlamak için 1 milyon 365 bin dolar para harcadım. Paramı almak için yaptığım bütün hukuki girişimlerden sonuç alamadım. Bunun üzerine Dohuk kentindeki mahkemeye başvurdum. Dava sonucunda, Şahsuvar hakkında tutuklama kararı verildi. Ancak, Başbakan Salih’in korumasında olduğu için kimse müdahale edemedi. Konuyu Erbil’de incelemelerde bulunan Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’a aktardım. Kendisi konunun çözümü için bölge yetkilileri, hatta Başbakan nezdinde konuyu gündeme getireceğini belirtti.”

60 bin dolar verdi
İş yaptığı Nalya şirketi ile ilgili bağlantıyı KYB’nin Ankara Temsilcisi Behruz Galali’nin sağladığını ileri süren Narin, “Bu iş için Galali’ye 60 bin dolar para verdim. Hakkımı aradığım için Süleymaniye’de ölümle tehdit edildim. Tehdit edilmeme rağmen, yönetime yakın olduğu için Şahsuvar’ı tehdit ettiğim gerekçesiyle hakkımda tututuklama kararı çıkarıldı” dedi.
Uğradığı zarardan dolayı ev ve araçlarının icra yolu ile elinden alındığını ifade eden Narin, şöyle devam etti:
“Şu anda icra nedeniyle bunalımdayım, her an cinnet geçirebilirim. Mağduriyetim giderilmezse son çare olarak KYB Ankara Temsilciliği önünde açlık grevi yaparım. 20 yıl ülkemde turizm ve inşaat alanında çalıştım. Tüm birikimlerimi bu işe koydum. Tüm paramı oraya yatırdığım için iflas ettim.”

YASALAR YAKINLARI KORUYOR
Narin, isyanının şöyle ifade etti: “Hükümete sesleniyorum, mağduriyetimin giderilmesi için yetkili bir bakanlığın harekete geçmesi gerekir. İlgili bakanlığın konuyu Kuzey Irak yönetimi ile görüşmesini istiyorum. Kuzey Irak’ta benim gibi dolandırılan yüzlerce işadamı var. Büyük bir heyecanla yatırım yapmaya gidiyorsun ancak, beklemediğin bir anda elindekileri kaybediyorsun. Orada iş çok ancak, yasalar yönetime yakın kişilere işlemiyor.”

MİLLİYET

Tuğçe Tavukçuluk, ciroyu artırdı


Tuğçe Tavukçuluk, 2011 yılında toplam ciroda yüzde 100 oranında artış sağladı.Üretiminin tamamını ihracat eden firma, ihracatını da yüzde 55 oranında artırdı. Yeni pazar arayışında olduklarını söyleyen Tuğçe Tavukçuluk Genel Müdürü Ali  Borazan, “Irak bölgesine yoğun bir şekilde ihracatımız oluyor. Dönemsel olarak Azerbaycan’a da ürün gönderdik. Bunun yanısıra  yeni pazar arayışlarımız devam ediyor” diyşe konuştu. Bu yıl yeni yatırım yaptıklarını da açıklayan Borazan, “Ankara Yolu’nun üzerinde hazır kapasiteli bir çiflik aldık. Çiftliğin altyapısını tamamladıktan sonra  2013 yılında iç pazara yoğunlaşmayı hedefliyoruz. Bu yatırımla hem  kapasitemizde hem de istihdamda artış sağlayacağız” dedi. Firmalarının 2000 yılından bu yana üretim yaptığını anımsatan Borazan,”Halen 20 bin metrekarelik bir alanda faaliyetlerimiz sürüyor. Yaklaşık 120 bin tavuk kapasitesine sahibiz. Hem üretim hem de yumurta ticaretini gerçekleştiriyoruz. Kendi yumurtalarımızla birlikte bölge üreticilerinden de aldığımız yumurtaları ihraç ediyoruz. Ayrıca kendi yemimizi de üretiyoruz” şeklinde bilgi verdi.

ESENYURT HABER

Harman, üretiminin yüzde 30’unu ihraç etmeyi hedefliyor


Ofis mobilyaları sektöründe iki yıldır faaliyet gösteren Harman Ofis Mobilyaları, bu yıl ihracattaki ağırlığını artırmaya odaklandı. Üretiminin bir bölümünü geçen yıl Irak’a ihraç etmeye başlayan firma, bu yıl üretiminin yüzde 25-30’unu yurtdışına gönderme hedefinde.
Uzman kadrosu, mimar ve iç mimarları ile Çukurova Bölgesi’ndeki ofislere iç dekorasyon hizmeti sunan Harman Ofis Mobilyaları, özel tasarım imalatlar da yapıyor. Firma, aynı zamanda Harman Group bünyesinde bulunan İstikbal, Mondi, Bosch, Verdi Perde markalarıyla da paydaş çalışmalar yürüterek çok geniş bir konseptte anahtar teslim işlere imza atıyor. Flekssit ve Boyut Ofis Mobilyaları bayiliğini de yapan Harman Ofis Mobilyaları, ofislere ihtiyaçları doğrultusunda farklı, estetik çözümler sunuyor.
Sektörde henüz yeni olmasına karşın mevcut tecrübesi ile kısa zamanda büyük yol kat eden Harman Ofis Mobilyaları, valilik makamı, İl Özel İdaresi’nin yenilenmesi, Mersin Stadı’nın iç dekorasyonu, pek çok sektörünün önde gelen firmasının iç tasarımını gerçekleştirerek önemli işlere imza attı. Bölgede yaklaşık yüzde 40’lık pazar payına sahip olan firmanın hedefinde 2013 yılında gerçekleştirilecek Akdeniz Oyunları hazırlıkları sırasında inşa edilecek tesis yatırımlarından pay almak da var. İç mimar ve mimarlarla çalışması nedeniyle müşterilerin ihtiyaç ve zevklerine göre sınırsız çözümler üretebilen firma kentteki yatırımların artmasına paralel olarak bu yıl yaklaşık yüzde 50-60 büyümeyi planlıyor.

ESENYURT HABER

NEVAL KAVCAR - Seyreltilmiş Uranyum Suriye’de de Kullanılacak mı?


Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da seyreltilmiş uranyum kullanmış Amerika. Hem de yedi düvelin bir araya geldiği koalisyon gücü ile karşısında varlığı bile olmayan küçük birliklere karşı. Uranyum ile demokrasi arasında bir bağ oluşmuş durumda. Suriye’de referandumdan sonra, 3 ay içinde çok partili demokrasiye geçilecek. Beşşar Esad, Suriye kendisi demokrasiye geçer, bunun için işgale gerek yok diyor. O bağlamda, referandum yapıldı ülkede.(26 Şubat 2012)

Amerika’nın ulusal çıkarları mı, demokrasi mi? Cevabı aşağıda.

“Projenin kapsama alanı içerisine alınan 23 ülkenin (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD’nin  “stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik” ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekicidir.” (1)(Ege Üni.- Altuğ Günal)

Türkiye’nin şimdilik kaydı ve model ülke tanımlaması ile Müslüman/Türk coğrafyaya kapan görevlendirmesine kaydırıldığı anlaşılıyor.

Suriye’ye saldırı ne zaman başlayacak tedirginliğinde Dünya. Demokrasiye geçişin başladığı ülkede, amaç demokrasi mi değil mi önümüzdeki günlerde göreceğiz. Amerika ile birlikte ayağı yanmış kedi gibi koşsa da birileri, Türk halkı Suriye’ye saldırıya karşı. Orada sunî bir kaos olduğu, onun da ajanlar marifetiyle çıkarıldığını biliyor.

Bir kesimin gözleri kararmış. BM olmazsa, başka yol diyorlar. Rusya ve Çin, dik durmazsa yine binlerce kişi ölecek. Libya’daki Amerikan baharı tutmayınca,Akdenizdeki Amerikan gemilerinden yüzlerce Tomahawk füzesi fırlatıldı hatırlarsanız. Savaş suçu kabul edilen seyreltilmiş uranyum kullanıldı. Basın mensupları bundan haberdar olduğu halde,kullanmaktan kaçındılar.(2) (Voltairenet.org)

Seyreltilmiş uranyum Afganistan’da da, Irak’ta da kullanıldı.(3) Hem de karşı koyma gücü olmayan insanlara. AKP ne yapmaya çalışıyor?

1)http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-%20M15.pdf
2)a)http://www.voltairenet.org/NATO-War-Crimes-Depleted-Uranium
b)http://www.ozguruniversite.org/index.php?option=com_content&view=article&id=962%3Albyada-sava-araci-olarak-gazeteclk&catid=1%3Aguencel-yazlar&Itemid=5
3)http://www.kozmopolit.com/Irakspecial/IElisin.html

***

Nedir Seyreltilmiş Uranyum?

“Seyreltilmiş uranyum (depleted uranium - DU) içeren mühimmat, 70'li yıllardan beri NATO güçleri tarafından tanklara karşı kullanılıyor. Seyreltilmiş uranyum başlıklı mermiler tank ve zırhlı araçlara çarptığı zaman ağırlığı nedeniyle, çelik zırhı daha rahat deliyor ……Seyreltilmiş uranyum başlıklı mermilerin kullanılmasının bir başka nedeni ise çarpma anında hareket enerjisinin büyük kısmının ısı enerjisine dönüşmesi. Mermi, zırhı delerken erimeye başlıyor ve aracın içine akıyor. Tankın içindeki kişiler de yüksek ısı nedeniyle canlı canlı yanıyor.” (4)

“Seyreltilmiş uranyum içeren cephaneler Afganistan operasyonu sırasında da mağaraları yok etmek amacıyla kullanıldı. En fazla da Irak üzerine savaşta kullanıldı (www.cursor.org/stories/uranium.htm ). Irak'ın işgali sırasında 100 ile 200 metrik ton arasında seyreltilmiş uranyum içeren cephane kullanıldı. Bu miktar 1991'deki Körfez Savaşı sırasında kullanılan miktarın tam beş katıydı” (5)

“Smallman 2004 tarihinde Bağdat’ta, Irak’ta her yaş grubundan insanda görülen lösemi vakasında patlama yaşandığını bildirdi. Irak üzerine boşaltılan 1700 ton seyreltilmiş uranyumun 200 tonu sadece Bağdat’a düştü. ……Dr. Ahmad Hardan………ortaya çıkan manzara karşısında, Japonya’daki Hiroşima Hastanesi’nden bir ekibi ve dünyaca ünlü bir kanser uzmanını …çalışma yapmak üzere ikna etti. Ancak Amerikalılar ne Japon ekibin, ne de Alman uzmanın Irak’a giriş yapmasına izin verdi.”(5)

(4) http://www.habervitrini.com/haber/irak-halkini-uranyum-korkusu-sardi-111091/
(5) http://www.yasemininceoglu.com/makaleler18.php

***

Suriyeli Mülteci Notları

Suriye sınırına geçtiğimiz yaz yığılan, mültecilerin çoğu ülkesine döndü. 7 bini kaldı. Onları bir araya toplayacak, Kilis’teki yeni yerleşim 12 bin kişilik. Niçin 5 bin fazla?

“Dışişleri yetkililerine göre gelen Suriyeliler arasında askerler de var, ancak bu kişilerin kaldıkları dahil hiçbir kamp TSK’ca denetlenip kontrol edilmiyor.” (Elif İnce/Radikal) Niye?

“Hatay'da Suriye'den kaçıp sığınanlar için 6 resmi kamp oluşturuldu. Şu anda resmi hiçbir kaynakta gözükmeyen ve sır gibi saklanan Kuyubaşı Kampı ise bu kamplar içinde yer almıyor. Diğer kamplarda asayişi bozanların yerleştirildiği kamp bir nevi 'sürgün yeri'?” Acaba? (6)

PRESS TÜRK

CUMALİ ÖNAL KAHİRE - Esed'in referandumu, Saddam'ın 2002'deki seçimini hatırlatıyor


Beşşar Esed'in uluslararası baskıları hafifletmek amacıyla gerçekleştirdiği anayasa referandumu, Saddam Hüseyin'in 2002 yılında yaptığı devlet başkanlığı seçimleri ile büyük bir benzerlik gösteriyor.
ABD öncülüğündeki Batılı güçlerin Irak'a müdahaleye hazırlandığı bir ortamda Irak lideri, Ekim 2002'de seçime gitmiş ve kısa sürede dünyaya duyurulan sonuçlarda Saddam'a yüzde 100 destek çıkmıştı. Ancak bu sonuç müdahaleyi engellememiş, kısa sürede Saddam yönetimi devrilmiş ve Irak devrik liderine yüzde 100 destek verdiği öne sürülen halk günlerce sokaklarda sevinç gösterileri düzenlemişti. Esed'in gerçekleştirdiği referandumun da halkın çok büyük bir kesiminin dikkatini çekmediği ortada. Hem zamanlaması ve hem de halka özgürlük getirecek maddelerin bulunmaması referandumun Esed rejiminin meşruiyet kazanma çabasından öte bir amacı olmadığını ortaya koyuyor. Saddam Hüseyin seçimden 5 ay sonra, hiçbir direniş gösteremeden devrilmiş, daha sonra Amerikan askerleri tarafından saklandığı yerden çıkarılarak yargılanmış ve idam edilmişti. Suriyeli muhalifler de en geç yıl sonuna kadar Esed rejiminin çökeceğini, özellikle ordudaki çözülmelerin sonucu olarak bu sürecin daha da hızlanabileceğini öne sürüyor.

ZAMAN

26 Şubat 2012 Pazar

Doğu'da 'PKK özerk yönetimi' oluşturulacak


PKK'nın, İsviçre bankalarında 1 milyar dolar kara parası bulunduğunu iddia eden emekli albay Erdal Sarızeybek, hükümetin bu konuya sessiz kaldığını ve hiçbir girişimde bulunmadığını öne sürdü.
Sarızeybek, Doğu'da 'PKK Özerk Yönetimi' oluşturulacağını iddia etti.

Doğu'da 'PKK özerk yönetimi' oluşturulacak

Araştırmacı- yazar ve emekli Albay Erdal Sarızeybek, Tük Eğitim- Sen Finike Şubesi'nin konuğu olarak ayın söyleşisine katıldı. Sahilkent Belediyesi Toplantı Salonu'nda düzenlenen konferansta konuşan Sarızeybek, coğrafi konumu nedeniyle dünyanın gözünün Türkiye'de olduğunu söyledi. Bu güçlü coğrafyaya sahip çıkabilmek için ülke olarak güçlü olunması gerektiğini kaydeden Sarızeybek, "Nitekim büyük bir coğrafyaya sahip Osmanlı Devleti, zayıflayınca tarihte eşi benzeri görülmemiş saldırılara hedef oldu. 3 Anadolu büyüklüğünde toprak kaybettik ve Anadolu'ya çekildik" dedi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin çok bedel ödenerek kurulduğunu vurgulayan Sarızeybek, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denilir. Irkçılık yapmadık. Türklük bir kültürdür, tarihi birlikteliktir. Asla Türkiyelilik gibi bir kavramı kabul edemeyiz" dedi.

'BAŞBAKAN MADALYAYI İADE ETSİN'

İsrail'in, Müslüman coğrafyasında yaşayabilmek için etnik ve dini ayrıştırmalara giriştiğini iddia eden Erdal Sarızeybek sözlerini şöyle sürdürdü:

"İsrail'in Siyonist planları neticesinde toplumda ayrışma yaşandı. Türk- Kürt, Alevi- Sünni kavramları ortaya çıktı. Bizden daha fazla Müslüman olduğunu söyleyen siyaset, İsrail oyunu oynuyor. Başbakanımız gerçekten bizim siyasetimizi yapıyorsa, göğsündeki 'Yahudi Üstün Hizmet Madalyası'nı çıkarır. Gerçek İsrail karşıtı politikalar izliyorsa, biz onun arkasındayız. Aldığı madalyayı iade etsin."

'PKK'NIN AYAĞINA MAHKEME GÖTÜRÜLDÜ'

Konuşmasında PKK terör örgütünün ortaya çıkış süreci hakkında da bilgiler veren Sarızeybek, terör üzerinden siyaset yapıldığını ileri sürdü. Erdal Sarızeybek, "Habur'dan teröristler getirildi ve ayaklarına mahkeme götürüldü. Hiç bir pişmanlık duymadıklarını, İmralı'nın emriyle geldiklerini söyleyen teröristler serbest bırakıldı. Ancak memleketin komutanları, profesörleri, gazetecileri gözaltına alındı, tutuklandı. Kutsal Ergenekon Destanımızın adını dillendirerek dalga dalga operasyonlar yapıldı. Dava sürecinde olan bir konuya isim verilmesi hukuken mümkün olmadığı halde 'Ergenekon' adını kullandılar" diye konuştu.

'PKK'NIN 1 MİLYAR DOLAR PARASI VAR'

PKK'nın, İsviçre bankalarında 1 milyar dolar kara parası bulunduğunu da iddia eden Sarızeybek, hükümetin bu konuya sessiz kaldığını ve hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. Sarızeybek, "Ankara siyasetine sesleniyorum! Eğer bu paranın varlığını biliyorsanız ve gereğini yapmıyorsanız, şehitlerimizin katilisiniz. Şimdilerde KCK denilen bir oyun var ortada. 2005'te kurulan bu yapıdan Başbakan'ın haberi yok muydu? Ancak bugün Başbakan'ın talimatı ile Oslo'da PKK ile yapılan görüşmeleri ortaya çıktı" dedi.

'DOĞU'DA PKK ÖZERK YÖNETİMİ OLUŞACAK'

PKK'nın 1'inci Körfez Savaşı'nın ardından büyüdüğünü de ileri süren Erdal Sarızeybek, söylerini şöyle tamamladı:

"Daha önce üç- beş çapulcu denilen PKK, 1991'de 1'inci Körfez Savaşı ile 20 bin oldu. Peşmerge denilen Barzani Özerk Kürt Yönetimi liderine dönüştü. 2003'te yapılan 2'nci Körfez Savaşı ile silahlı PKK güçleri siyasal güce çevrildi, Barzani'nin Özerk Yönetimi Federe Kürt Yönetimi yapıldı. 2011'de ise Irak'ta Yahudi Kürt Devleti'nin temelleri atıldı. Yerel yönetimlere özerklik verilmesi sonrasında da Doğu'da 'PKK Özerk Yönetimi' oluşacak. Bu siyaset, savaş yaptığımız ihanet projesi Sevr'e gitmektir."

Sarızeybek, konferansın ardından kitaplarını imzaladı.

MYNET

Bediüzzaman bu paktı sevinçle alkışlamıştı


Özcan, Bediüzzaman'ın bu pakta çok sevindiğini söyledi

Bağdat Paktı'nın (CENTO Central Treaty Organization - Merkezi Antlaşma Teşkilatı) 57 yıl önce Türkiye, İran, Irak Pakistan ve İngiltere tarafından kurulduğunu anlatan Mustafa Özcan, Bediüzzaman'ın bu pakta çok sevindiğini söyledi.

Milli Gazete'deki yazısında CENTO'nun İslam Birliğine doğru atılacak önemli bir adım olacağı beklentisi oluşturduğunu vurgulayan Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O dönemde çok güçlü olup, yayılma istidadında olan Sovyetler Birliği'ni durdurmayı amaçlayan Bağdat Paktı'nın kuruluşunu Bediüzzaman Said Nursi büyük bir sevinçle karşılamış ve alkışlamıştı. Lakin daha sonra bunun müteharrik bizzat olmadığını anlaşılmıştır. Başta bunu alkışlayanlar belki zamanla ve manen Hazreti İbrahim'in yıldızları gördüğünde önce Rabbim bu dedikten sonra 'la uhibbu'l afilin/ batanları sevmem' demesi gibi tepki göstermiş olmalılar.
"CENTO Bediüzzaman'ın ve benzeri İttihad-ı İslam'ı gözleyenlerin baharı olmamıştır. Buharlaşmıştır. İslam ülkelerinin birbirine yaklaşmasının İslam Birliğine doğru atılacak önemli bir adım olacağı düşüncesiyle pakta üye olan Menderes Hükümetini destekleyen Bediüzzaman, bu vesile ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'e bir mektup yazarak Türkiye, Irak ve Pakistan arasında yapılan bölgesel işbirliği ittifakının, Müslümanların ve dünyanın barışını sağlayacağı ümidini dile getirmiştir. Bu ittifakın İslam kardeşliğinin teminine vesile olacağını vurgulayan Bediüzzaman, bu şekilde tehlikeli ırkçılığın zararının def edileceğini de ifade etmişti."

Risale Haber

Kerkük’te bir yılda 76 kadın öldürüldü


Güney Kürdistan'ın Kerkük kentinde 2011 yılında kadınlara yönelik şiddet olayları sonucu 76 kadın öldürüldüğü, 159’unun yaralandı bildirildi.

Kerkük İnsan Hakları ile Kadın ve Çocuk Komitesi, kentte kadınlara yönelik yaşanan şiddet olayları ile ilgili 2011 yılı raporunu açıkladı.

Komite başkanı Ciwan Hesen Arif, başkan yardımcısı Gulen Ehmed ile komite üyesi Remle Hemid tarafından düzenlenen basın toplantısı ile açıklanan raporda, 2011 yılında kadınlara yönelik yaşanan şiddet olaylarından 76 kadının hayatını kaybettiği, 159 kadının ise yaralandığı belirtildi.

Kerkük Emniyet Müdürlüğünün katkıları ile hazırlanan raporda, kadınların 2’si yakma, 4’ü boğulma, 5’i silahlı saldırı, 11’i cinayet, 14’ü canına kıyma, 4’ü kavga sonucu, 6’sı patlama ve 3’ü bilinmeyen neden sonucu hayatlarını kaybettikleri kaydedildi.

Raporda ayrıca 27 kadının trafik kazaları sonucu hayatını kaybettiği aktarıldı.

Kadınlara yönelik şiddetin kabul edilemez bir noktada seyir ettiğine dikkat çeken Komite, 2012 yılında bir plan dahilinde çalışarak kadınlara yönelik şiddetin önüne geçmeyi sorunlarına çözüm bulmayı amaçladıklarını kaydetti.

ANF NEWS AGENCY

Savaş uçakları Kuzey Irak'ta


Hakkari'de hava hareketliliği yaşanıyor. İl ve ilçe semalarından geçen savaş uçakları, Kuzey Irak'a doğru yöneldi.
Hakkari'de akşam saatlerinde Dağ ve Komando Tugay Komutanlığında kalkan helikopterler sınır boylarına doğru hareketliliği devam ederken Hakkari ve Çukurca ilçesi semalarında büyük bir gürültüyle geçen savaş uçaklarının ise Kuzey Irak'a yöneldiği bildirildi.

BURSA'DA BUGÜN


Suriye’ye de Irak taktiği


ABD’nin, daha önce Irak işgalinde, ardından Kosova’da uyguladığı koridor taktiğini şimdi de Suriye için hayata geçireceği iddia edildi. BM kararı olmadan da Suriye’ye müdahale etme olasılığı için hazırlanan ABD’nin planının, Türk sınırında bir tampon bölgenin kurulmasını da içerdiği öne sürüldü. Dört kıtada yayımlanan ve merkezi Londra’da olan Şark el-Evsat gazetesi, bir ABD’li askeri yetkiliye dayanarak ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Suriye rejiminin şiddetli baskılarını durdurmak amacıyla Suriye’ye müdahale olasılığı için hazırlandığını yazdı. Söz konusu yetkiliye göre, müdahale senaryosu, Suriyeli mültecileri kabul etmek üzere Türk sınırında bir tampon bölge oluşturulmasını da içeriyor. Aynı senaryoda Kızılhaç’ın sivillere insani yardım sağlaması, NATO personelinin çabalara katılmak üzere Türkiye’den gitmesinin öngörüldüğü de kaydedildi. Bu önlemin de ABD’nin, koruma amacıyla Suriye’ye uçuş ablukası ilan etmesi için zemin hazırlayacağı belirtildi. Haberde operasyonun NATO’nun Kosova’da gerçekleştirdiği ve Sırpların bölge üzerindeki kontrolüne son veren müdahaleyi model alacağı da öne sürüldü. Haberde ayrıca, Pentagon’un, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye ile ilgili karar tasarısını bloke eden ve Suriye’ye yaptırım ve müdahaleye karşı çıkan Rusya ve Çin’in tutumlarında bir değişiklik beklememekle birlikte her iki ülkenin insani yardım çabalarına katılmasını ve Suriye rejimi ile isyancılar arasında bir ateşkesi ve ülkedeki olayları araştırmak üzere özel bir BM temsilcisinin Suriye’ye gönderilmesini destekleyeceğini umduğunu kaydetti. Bu arada, ABD Başkanı Barack Obama’nın, cuma günü Suriye ile ilgili kullandığı sözlerin Suriye krizinin patlak vermesinden bu yana en kuvvetli ifadeleri olduğuna dikkat çekildi.

İran, Irak ve Suriye’ye yeni boru hattı inşa edecek


İran Doğalgaz Milli Firması Başkan Yardımcısı Mustafa Keşkuli, Irak, Suriye ve Avrupa'ya doğalgaz ihracatı için yeni bir boru hattı inşa edeceklerini açıkladı.

Fars Haber Ajansı’nın haberine göre Güney Pars projesi ünitelerinde yapılan çalışmalarla doğalgaz üretiminde artış yaşandığını belirten Keşkuki, İran'ın dünya doğalgaz piyasasında yüzde onluk payının gerçekleşeceğini belirtti.

Kuşkuli bu çerçevede Irak, Suriye ve AB ülkelerine doğalgaz ihracatının gerçekleşmesi için yeni bir boru hattı inşaat projesini gündemlerine aldıklarını kaydetti.

Kuşkuli ayrıca yurt dışına doğalgaz ihracatının artması için gereken altyapı çalışmalarının tamamlandığını vurguladı.

ANF NEWS AGENCY

BM: 1,3 milyondan fazla Iraklı hala evsiz


BM, Irak'ta 6 yıl önce yaşamlarını tehdit eden mezhep çatışmaları nedeniyle evlerinden kaçmak zorunda kalan 1,3 milyondan fazla Iraklının hala evsiz olduğunu açıkladı.

BM diplomatı Claire Bourgeois, 1,3 milyondan fazla Iraklının hala evsiz olduğunu belirterek, "Irak yönetiminin, evsizlerin onurlu bir yaşama geri dönmelerine yardım etmek için yeterli adım atmadığını" söyledi.

Bourgeois, evsizlerin, yaşadıkları kamuya açık yerlerden ya da boş binalardan çıkarılmak yerine kalıcı evlere yerleştirilmelerine yardım edilmesi gerektiğini ifade ederek, bu kişilerin çoğunun, hükümet yardımına hak kazanmalarını sağlayacak kimliklerini veya diğer şahsi belgelerini kaybettiklerine de dikkati çekti.

HÜRRİYET