12 Kasım 2011 Cumartesi

Nefi Demirci - Erbil, Seni Yad Ettim

Erbil, Seni Yad Ettim
Erbil, seni hiç unutmadım; Kerkük’ü unutmadığım gibi. Erbil denince ilk Hemze Osman gelir yadıma. Yeşil gözlü, yakışıklı Hemze…
Hemze’yi 1946 veya 1947 yıllarında tanıdım. Babam o yıllarda Erbil’de görevli idi. Erbil’de pek çok Kerküklü çalışan memur vardı. Kerküklü memur çocukları ve Erbil’in yerlisi olan Türkler (o zamanlar Türkmen tanımı yoktu) çok çabuk kaynaşıp arkadaş oluyorlardı. Erbilliler Kerküklüleri sevmiş, severlerdi, bugün olduğu gibi. Erbil’in büyükleri onları bağırlarına basmıştı, her çeşit yakınlığı göstermişlerdi, gösterirlerdi. Bu sıcak ortam içinde ilk tanıdıklarım arasında Hemze’yi çok sevmiş, iki yoldaş, iki kardeş, iki gönüldeş olmuştuk. Babaları Osman Amca cana yakın, babacan, hoş sohbet bir zat idi. Büyük bir alan içinde Kesilmiş Ağaç veya Kereste Hanı vardı. Her Cuma günü öğlen saatlerinde, bizleri Han’a davet eder, meşhur Erbil Kebabı ısmarlar ve bizlere hatıralarını, 1. Dünya Savaşı’nda katıldığı Şuaybe ve esir düştüğü Kut’ul Amara savaşını ve Bedevi Arapların hıyanetini anlatırdı. Kerkük’e döndükten sonra da bazen Erbil’e gelir, Osman Amca’nın ısmarladığı kebapları yer, sohbet ve öğütlerini dinlerdik.
Erbil’de, Şairimiz Nesrin Erbil’in kardeşleri ile tanışmış ve yakın arkadaş olmuştuk. Murat ve ağabeyleri Cemal Ağabey, küçük kardeşleri Sedat ve Reşat, babaları alim bir kişi Erbil’in tanınmış Türklerinden, eşrafından ve hatırı sayılır bir kütüphaneye sahipti.
Erbil’de hiç unutmadığı bir sima da, Çolak Dayı Kerim idi. Türk dedin mi akar sular durur, Dayı Kerim’in Türkleri ve Anavatan Türkiye’yi, akşam Ankara radyosundan duyduğu haberleri anlatmasını heyecanlı heyecanlı dinledik. O tarihlerde Karagöz ve Hacivat Gazetelerini, Kerkük’ten Emel Kütüphanesi sahibi Habib Sevimli’den alır, okuma-yazması olmayan Dayı Kerim bu gazeteleri bilenlere okuturdu. Adeta hepsini ezberler ve ondan sonra dükkan dükkan, tanıdığı kimseleri gezer, okuma-yazması olmayanlara aklında kalanları anlatır ve okuyanlara da tekrar okuturdu.
1961- 62 yıllarında Erbil Kürtlerin akınına uğradı. Erbil Türklerinin sıkıntılı günleri artık kaçınılmazdı. Kürtler Irak Ordusu ile savaş halindeydiler. Gelenler yerli halkı korkutarak kaçırmak, bazen de silahlı saldırıda bulunmaktan kaçınmıyorlardı. 1962 yılında Erbil’in tanınmış Türk ailelerinden biri olan Arsalan Ailesinin Kale’de bulunan evleri Kürtlerin saldırısına uğradı. Emniyet güçlerinin seyirci kaldığı bu silahlı çatışma, gece geç saatlere kadar devam eder. Evde bulunan Hemze ve kardeşleri Hurşit, Reşit ve Osman, nihayet gelen polislere can güvenliklerinin korunması için teslim olurlar. Birkaç gün sonra aileyi Kerkük’e aldırdık. Kerkük’te 1970’li yılların ortalarına kadar kaldılar.
Bu örnek bütün Erbil Türkleri için geçerli idi. Korku, korku ve korku… Desteksiz olan halkı yıldırdı ve bu bugün bütün açıklığı ile devam etmektedir: “Ya benimle olacaksın veya seni yanıma katarım!” Zamanla, özellikle Irak Devletinin Kürtlere 1970’li yıllarda verdiği haklardan sonra, Erbil’e geniş Kürt göçü ve işgali başlar. Her ne kadar Erbilli Türklerin duyarlılığı ve Kürtlere karşı tepkileri hoşgörü içinde de olsa, günün koşulları gereği, Irak Hükümetinin yanlı tutumu ve Türkiye’nin de konuya yan gözle bakması da eklenirse, Erbil halkı açık olarak bu değişikliğe tepki göstermemiş, gösterememiştir. Ne benzerliktir ki, yıllar sonra Kerkük’te benzeri durumla karşılaşıldı ve ciddi bir tepki gösterilmedi.
Bir önemli konu da, Erbil’de bazı ailelerin fertleri kendi içlerinde kimlik sorunları yaşamışlardır. Bu çelişkili durum zaman içinde, yukarıda anlatmaya çalıştığım ailelerin bazı şahsiyetleri, bugün Kürtlerin yanında hizmet etmek zorunda kalmışlardır. Dünde bugünde bakanlıklarda yer almışlardır. Umarım Türk olduklarını ön planda tutarlar.
Bu konunun detayına girmek istemem. Erbil’de tanıdığım dostlarım, 1990 yılından sonra verdikleri kimlik savaşlarını ve 1996 yılında uğradıkları silahlı saldırıları unutmamışlardır.
Erbil, dün olduğu gibi bugün de Türk şehridir. Tarih incelendiği zaman ve çarşı-pazara, halk arasına inildiğinde ispata gerek yoktur. Her Erbilli Türkçe konuşur, Türk bilincini taşır. Yıllar önce Kale’nin “Küçeleri” Türklere aitti, Kale içinde yabancı bir kimse olmazdı ve eski Erbil kadınları “sarı çizme” giyerlerdi.
Birkaç gün önce Erbil’de Irak Türkmen Cephesi (ITC) Bürosu yeniden açıldı. Açılmasını, siyasi hüviyet ve yerel yönetimin Türklere yakınlık göstermesinin altında yatan ileriye dönük emeller ve siyasi çıkarlar yönünde olduğunu temkinle karşılamak gerekir. Buna rağmen, badirelerden geçen, deneyimler kazanan Türkmenler de elbette konuyu bilmekte ve ona göre tedbir alıp, açılan ITC Bürosunu çalışmalarını ona göre düzenlemeleri yararlı olacaktır. Tarih hiçbir zaman benliğine hizmet edenleri unutmaz, aksini yapanları da af etmez.
Yeniden açılan ITC Erbil Merkezi’nin hayırlı uğurlu olmasını diler, Yönetim Kuruluna başarı dileklerimle candan kutlarım.
(Kaynak: Erbil Gazetesi, 12.Kasım.2011)

Hiç yorum yok: