Irak’ta artık tam bir düğüm haline gelen Kerkük yeniden şiddet eylemleriyle sarsıldı. Son 4 günlük süreçte hem doğrudan Türkmen yetkililer hedef alınırken hem de halkın yoğun olduğu cami, pazar gibi yerlere yapılan saldırılar nedeniyle çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Yaklaşık son bir hafta içerisinde Türkmenlere yönelik saldırı silsilesi, 4 Eylül’de Kerkük Valiliği’nde İçişleri Bakanlığı Ofisi yetkilisi Tümgeneral Adnan Abdurrezzak’a yapılan suikastla başladı.
Akşam saatlerinde market alışverişine çıkan Abdurrezzak, markette alışveriş yaptığı sırada suikasta uğradı ve kendisiyle birlikte 2 koruması da hayatını kaybetti. Ertesi gün öğle saatlerinde Selahattin’e bağlı Tuzhurmatu ilçesindeki Mahkemede görevli Savcı Emel Ahmet Kayacı ve koruması, bir suikast sonucu hayatını kaybederken, aynı günün akşam saatlerinde Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı ve Selahattin İl Meclisi üyesi Ali Haşim Muhtaroğlu’nun evine roketatarla saldırı düzenlendi. Bu saldırıdan kimsenin mucize eseri yara almadan kurtulduğu söyleniyor.
7 Eylül Cuma günü ise Kerkük’te 8 patlama meydana geldi. Patlamaların çoğunun Cuma namazı sırasında hüseyniye (Şii cami) ve camilerde meydana gelmiş olması dikkat çekerken, Kerkük’ün Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı, Tisin, Domiz, Atlas Caddesi, Musalla gibi bölgelerde yaşanması da Türkmenlerin hedef alınmaya devam ettiği düşüncesini akıllara getirmiştir. Saldırıların daha çok Türkmen bölgelerinde yaşanması ve doğrudan Türkmen yetkililerin hedef alınması, Türkmenlerin korunması meselesini yeniden gündeme taşımıştır. Özellikle Kerkük’te, Türkmen yetkililerin ısrarla vurguladığı biçimde, Türkmenleri koruyacak bir gücün olmaması ve mevcut hükümete bağlı güçlerin de yetersiz kalması, şiddetten en fazla zarar gören tarafın Türkmenler olmasına yol açmaktadır. Hedef belki de doğrudan Türkmenler olmasa bile Kerkük’te en korumasız taraf olan Türkmenleri etkilemektedir. Bilindiği gibi Kerkük’te Irak merkezi hükümetine bağlı emniyet güçlerinin yanı sıra Kürt partilere ait peşmerge ve asayiş güçleri de bulunmaktadır. Bu güçler Kürt mahallelerini rahatça koruyabilmektedir. Öte yandan Sünni Arap aşiretlerin de silahlı gücü olduğu bilinmektedir. Nitekim El-Kaide ile mücadele için kurulan yerel güçler olan Sahvaların büyük bölümü Sünni Araplardan oluşmaktadır. Mevcut durum itibariyle Sahva Güçlerinin ihtiyaçları (maaşları dahil) Irak merkezi hükümeti tarafından sağlanmaktadır. Ancak Türkmenlerin böyle bir gücü bulunmamaktadır. Ayrıca Irak hükümetine bağlı emniyet güçleri içerisinde de Türkmenlerin oranının diğer gruplara nazaran daha az olduğu bilinmektedir. Böylece Türkmenleri ve Türkmen bölgelerinin korunmasında problemler yaşanmakta ve şiddet eylemlerinin en fazla yaşandığı yerler Tisin, Bağdat Yolu gibi Türkmen bölgeleri olmaktadır.
Türkmenlerin silahlı bir güce sahip olmamasının yanında, Irak iç siyasetinde Kerkük üzerinde yaşanan çekişmeden de en fazla zarar gören taraf Türkmenlerdir. Mevcut durum itibariyle Kerkük üzerinde Bölgesel Kürt Yönetimi ve Irak merkezi hükümeti arasında hakimiyet mücadelesi yaşanmaktadır. Nuri El-Maliki liderliğindeki Irak hükümeti Kerkük’te denetimini arttırmaya gayret göstermekte ve bu doğrultuda hem Sünni Araplar dahil olmak üzere Kürt gruplara karşı olan grupları yanına çekmeye hem de askeri gücünü arttırmaya çalışmaktadır. Örneğin Maliki, Diyala ve Selahattin ile birlikte Kerkük’te de güvenlik önlemlerinin arttırılması amacıyla doğrudan başbakanlığa bağlı olan Dicle Operasyonlar Komutanlığını kurmuştur. Kerkük Vilayet Meclisindeki Kürt ve Türkmen üyelerin buna karşı çıkmasına rağmen, Dicle Operasyonlar Komutanlığı fiili olarak göreve başlamıştır. Kürt ve Türkmenlerin kaygısı bu güç içerisine sadece Sünni Arapların yerleştirilmesidir. Türkmenler, eğer Kerkük’ün korunması isteniyorsa, sadece Kerküklülerden oluşacak ve Kerkük’te yaşayan bütün unsurları içerecek biçimde “Kerkük Gücü”nün kurulmasını talep etmektedir. Ancak siyasi tavır nedeniyle bu önerinin kabul edilebilirliği zor gözükmektedir.
Ancak burada özellikle Türkmenler için asıl tehlikenin Kerkük’te de mezhep çatışmasının yaratılmaya çalışılması olarak değerlendirilmektedir. Zira 7 Eylül patlamalarının çoğunun hüseyniyelere yönelik yapılmış olması dikkat çekmektedir. Hüseyniyelere yapılan saldırıların karşılığında Sünnilerin gittiği camilere de saldırı düzenlenmiştir. Bu durumun tırmanarak devam etmesi, Kerkük’te mezhep çatışmasını ortaya çıkarabilir. Bundan en fazla zarar görecek taraf Türkmenlerdir. Çünkü Kerkük’te yaşayan Araplar ve Kürtlerin tamamına yakını Sünnidir. Ancak Kerkük’te Türkmenler arasında hem Şii hem de Sünniler vardır. Olası bir mezhep çatışmasının yaşanması durumunda Türkmenlerin kutuplaşması (düşük ihtimal de olsa) muhtemeldir. Dikkat edilecek olursa Türkmenler, Kerkük’te siyasal olarak ayrışmış durumdadır. Şii Türkmen partileri bir Türkmen koalisyonu oluşturmuştur. Hedefleri Türkmen birliği sağlamak olsa da bu koalisyon içersinde sadece Şii Türkmen partilerinin yer alması bu birliğin oluşmasının önündeki en büyük engel olarak görülebilir. Irak’ta en şiddetli mezhep çatışmasının yaşandığı dönemde bile Türkmen kimliğinin kalesi olan Kerkük’te Türkmenler arasında mezhepsel problemler yaşanmamıştır. Ancak doğrudan Kerkük’te yaşanacak böyle bir durumun sonuçları Türkmenler adına olumlu olmayabilir. Bu yüzden Türkmen siyasetçiler başta olmak üzere Türkmen kurum ve kuruluşları ile Türkmen halkının itidalli olmasında fayda vardır. Bu oyunun arkasında Türkmenlerin son dönemde Irak siyasetindeki yükselişinin önüne geçmek isteyen tarafların da olabileceği değerlendirilebilir. Türkmenler, Kerkük’te bir denge unsuru konumundadır. Türkmenlerin gücünü bölmek isteyen taraflar da olabilir. Zira Türkmenler hangi grupla hareket ederse o grubun Kerkük’te güçlenmesi muhtemeldir. Bu dengenin bozulması sadece Türkmenler adına değil, Kerkük için de bir felaket getirebilir. Kerkük’te yaşanacak felaketin ise bütün Irak’ta yansıma bulması işten bile değildir.
ORSAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder