Şefik Özdemir Gazi'nin yüz kişilik Başyönergesi ile 22 Haziran 1922'de yüz kişilik müfrezesiyle geldiği, tam on ay süren Revanduz Harekâtı'nın nihai değerlendirmesi nasıl yapılabilir?
Ünlü tarihçilerimizden Erhan Afyoncu 18 Kasım 2007 tarihli Bugün Gazetesi'nde Tarihin Pusulası başlıklı sayfada konuyla ilgili yazısında konuyla ilgili özetle şöyle diyordu:
"İngilizler Birinci Dünya Savaşı sırasında ele geçiremedikleri Musul'u ateşkes döneminde işgal ettiler. Mustafa Kemal Atatürk ve TBMM, Misak-ı Milli sınırları içerisinde olan Musul'u kurtarmak için her şeyi yaptılar.
1922'de Irak'a giren Şefik Özdemir Bey, İngilizlere karşı isyan eden aşiretlerin başına geçip işgal kuvvetlerinin bölgedeki etkisini azalttı. Ancak İngilizler aşiretlerin bir kısmını parayla kendi yanlarına çektiler. Türk tarafında yer alanları da uçaklarla bombalayarak devre dışı bıraktılar."
Yazının ana başlığı ise "IRAK'TAKİ SON ASİLERİ HAREKÂTIMIZ HÜSRANLA SONUÇLANMIŞTI" şeklindeydi. Özdemir Bey'in önderliğinde Musul'u kurtarmak için başlatılan siyasi-askeri savaşımın sonucuyla ilgili bu yaklaşım, adeta klişeleşmiş tipik bir yaklaşımdır. Öyle ki Özdemir Bey'in yakın arkadaşı ve sırdaşı Sahir Uzel bile 2001 yılında "Musul-Kerkük Harekâtı" adıyla yeniden yayınlanan eserine göre "Gelişen olayların verdiği kanaata ve elde mevcut belgelerin ilhamına göre bu harekatın muhasebesini şu neticelere bağlayabiliriz:
Revanduz milli teşkilatı, İngilizlere ahali kuvveti ile zorluk ihdas etmek gibi bir maksada istinaden meydana getirilmiş olduğuna göre kendisinden beklenen görevi başarı ile ifa etmiş sayılır" idi.(S.176)
Sonuçta varılan noktaya bakılınca ortadan bir hüsran olduğu açıktır. Bu hüsranın ağır bedelini 90 yıldır elbette ki Türkiye ödemiştir. Ancak kişi olarak fatura ise neredeyse tümüyle Özdemir Bey'e çıkarılmıştır. Öyle ki, Temmuz ayında İran'la yapılan yazışmalar sonucunda Müfreze'ye ait silahlar ve donanım geri alınmasına karşın Milli Savunma Bakanlığı'nın 3 Eylül 1923 tarihli emriyle Müfreze mensupları ve Özdemir Bey(Albay rütbesine yükseltilerek) terhis edilmiştir. Genelkurmay ATASE arşivlerinde titiz çalışmalarla konuyu inceleyen Zekeriya Türkmen'in bulguları, bu yanlış kararda Başbakan'ın Rauf Bey'e göre''İsmet Paşa...Ankara'nın talimatlarıyla öyle bir bağlanmış ki kıpırdamaya bile cesaret edemiyor.''du (sayfa 168)
''İstanbul'daki müttefik temsilcileri ve askeri yetkilileri Yunanlılar'ın Meriç Nehri'ni geçmeleri durumunda uygulamaya konulacak planları hazırlıyor,İngilizler Yunanlılar'ın İstanbul'a doğru ilerlemesinden ve bunun olası yan etkilerinden özellikle endişeleniyordu....14 Mayıs'ta Rumbold İsmet Paşa ile bir görüşme yaptı ve bu görüşmede onu Yunanlılar'ın hiçbir şey ödeme imkanının olmadığına sonunda ikna etti.''(sayfa169)Rumbold'a göre ''taştan kan çıkartılamazdı''.
İsmet Paşa'yı ikna eden Rumbold Venizelus'la bir plan hazırlayarak uygulamaya geçti.Çözüm Kara ağaç'ı Türkiye'ye vererek onu tazminattan vazgeçirmekti.General Pelle kendi önerisi şeklinde bunu İsmet Paşa'ya bildirdi.Paşa kabul ederse Venizelos Hükümeti'nden bu konuda yetki isteyecekti.Paşa planı yutmuş görünerek 24 Mayıs'ta Ankara'ya bildirdi.
Ama paşa'nın da kendine göre bir planı vardı.Madem Türkiye tazminat talebinden vazgeçecekti,o zaman müttefikler de Türkiye'den istedikleri tazminat talebinden vazgeçmeliydi.Bu ise özellikle
Fransız ve İtalyanlar'ın hiç istemediği bir durumdu.Onların direnişi İsmet Paşa'nın ünlü inadına çarparak sonuçsuz kaldıkça Yunanlılar Konferansı terk etme tehdidinde diretiyordu.Tarafları uzlaştırma görevi Rumbold'a düşüyordu.
Rumbold Venezillos'u ''sonunda zararlı çıkacakları ahmakça bir macera''konusunda uyardı.İtalyanlar'ı bu konu çözülmedn Meis'i gündeme almayacaklarını söyleyerek irkiltti.Ayrıca Curzon'a Paris ve Roma'yı ''güçlü ve hızlı bir eylemle ''uyarması için başvurdu.Kendi ve arkadaşları ''durumun ciddi bir kaygıdan gerçek bir tehlikeye dönüşmesini engellemek için tüm şartları zorluyor''du..(Belgelerle Lozan,S.171)Paşa'nın inadı bu kez Türkiye'nin yararına sonuç veriyordu.İlk dönemdeki acemiliğini attıkça daha usta taktikleri zorluyordu.
Ancak İsmet Paşa'nın asıl sıkıntı kaynağı Lozan'da değil Ankara'daydı.Başbakan Rauf Bey Karaağaç karşılığında Tazminattan cayılmasına karşıydı.24 Mayıs'ta artık son evreye geldiğini yazarak Başbakan'ı ikna etmeye çalışan Paşa Rıza Nur'la görüşbirliği içinde olduğunu da eklemeyi de unutmadı.Rauf Bey'e Yunanlılar'ın tazminat ödeyemeyecek halde olduğunu eklemeyi de unutmadı.Rauf Bey'e tazminatın ödenemeyeceğini anlatmaya çalışıyordu. Bu amaçla savaşılsa ve kaznılsa bile ödeme güçleri olmadığından bir sonuç alınamazdı.
İsmet Paşa Karaağaç ile yetinilmeyerek Lozan'a ilk gidişle heyete verilen Başyönerge'de istenen 1913 sınırının (Dimetoka'nın) istenmesinde de yarar görmüyordu,hatta gelecek için zarar görüyordu:
''Bu talep derhal Sırpları bitaraf(tarafsız) vaziyetten çıkararak Yunanlılar'a fiilen ve maddeten yaklaştırabilir.İstihsal (elde) ettiğimiz halde dahi Bulgarlar'ın ilk hedef-i mesaisini (çalışma hedefini) Yunan arazisinden Türk arazisine cezp etmiş oluruz ki büyük bir mahzur-u müstakbeldir(gelecek için sakıncadır).Halbuki Arda ile Meriç arasında Karaağaç ve civarı ile iktifa ettiğimiz halde Bulgarlar'ın Garbi (Bat ı )Trakya'ya müteveccih( yönelik) bir amali (çabası) yineYunanistan'a ekseriyet-i mutlaka ile (mutlak çoğunlukla) müteveccih olur.''
Paşa'nın asıl kaygısı ise ''Müttefikler elinde vasıta-i cariye (işleyen araç) olan Yunan Ordusu''idi.Kendisine ait sorunların halli ile gayesiz ve tarafsız bir duruma sokarak müttefiklere karşı borçlar sorununu görüşmek daha uygun olurdu.Bu nedenlerle Yunanlılar'la uzlaşmayı sona bırakmak doğru değildi.Açık ve ivedi bir çözüm önerisi ile karşıkarşıyaydık.Bu sorun çözülebilirse ,barışa kavuşma ümidi ''cidden kuvvetli''idi.
Bunları anlattıktan sonra İsmet Paşa son kozunu oynuyor,önerisi kabul edilmediği takdirde istifa tehdidinde bulunuyordu.
İsmet Paşa Başbakan'a telgrafının sonunu ''Mülahazatımın (değerlendirmelerim) aynen BMM Reisi'ne iblağını (bildirilmesini) istirham ederim''diye ekledi.Bununla da yetinmeyerek aynı gün (24 mayıs) TBMM Başkanı ''Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne'' de bir telgraf yollayarak Başbakan'a verdiği ayrıntılı rapordan söz ettikten sonra ''Hükümet'le aramızda ihtilaf-ı esasi(temelde anlaşmazlık''vardır.Mutabakat hasıl olmazsa avdet (dönüş) mecburiyet ve kararındayım''diyordu.
Paşa'ya göre ''Konferans son günlerine gecikmeye tahammül edemeyecek haldedir.Belirttiği bakış açısına göre barışı olanaklı görem Paşa Gazi'den bu olağanüstü zamanda genel durumu yakından izlemesini ''müsterham''dı.
Lozan'daki ''Öteki Delege''miz Rıza Nur bu krizde Rauf Bey'i suçlıu buluyor ve ortaya çıkan savaş tehlikesini doğruluyordu.''O vakit Yunanistan'da General Pangalos ve Plastiras diktatör idiler...Pangalos deli fişek biriymiş.Akıllıdan o kadar korkulmaz ,deliden korkulmalıdır.'' diye yazdığı Hatırat'ında Pangalos'un kurşuna dizdirdiği kendileri açısından ''Büyük Bozgun''un sorumluları için ''Alçaklar Yunana büyük leke sürdüler.Bu belayı ben temizleyeceğim''diye ''diline doladığını'' vurgulamaktadır.(2.Cilt S.405)Doktorun aldığı bilgiye ve vardığı kanıya göre Doğu Trakya'ya saldırmak üzere ''Hakikaten 40-50 bin kişilik bir ordu vucuda getirmişBunu Garbi (Batı Trakya'ya) tahsis etmiş.Bu tazminat meselesini bahane edip hücuma hazırlanmış.Venizelos yeniden harp istemiyordu.Bize hususi surette (özel olarak) yalvardı''(S.406).Rauf Bey'in olumsuz yanıtı üzerine Rıza Nur ''Ne yapacağımızı şaşırdık''diye yazıyor''Yukarı tükürsen bıyık,aşağı tükürsen sakal olmuştu''.
Heyetin '' hususi tahkikatı'' yapmış hatta Bulgar'lara sormuştu .Onlar da ülkelerinden aldıkları istihbarata göre aldırının kesin olduğunu söylemişlerdi.
''Hatırat''ında bu bilgileri aktaran Doktor durumu ''büyük bir tehlike olarak niteliyor ve ekliyordu:
''Yeniden harbe başlıyoruz demek.Bu hiç işimize gelmiyordu.Ben Lozan Konferansında şimdiye kadar ve sonra da hiç korkmadım fakat bu meselede dayandım dayandım sonra da pek fena korktum.Adeta ödüm koptu.Çünkü herif delidir.Bizim Mudanya Mütarekesi mucibince (geregince) Rumeli'de 10.000 kişilik bir kuvvetimiz var. Oraya asker geçirmemiz de mümkün değil.İstanbul'daki işgal kuvvetleri bırakmazlar.Bu akıllı işi değil,geçiremeyeceğimizi İsmet söylüyor''(S.406).
Öyle anlaşılıyor ki Rauf Bey'in Musul sorunundaki ''kavrama'' sıkıntısı,Trakya konusunda da ortaya çıkıyordu.Lozan sürecinde İsmet Pasa ile birlikte hareket eden Rıza Nur,Rauf Bey'i ''namuslu'' ama ''akılsız'' ve ''cahil' bir adam olarak görür ve ''haris' olarak niteler.''Mustafa Kemal ve İsmet'le çalıştı.Eline de fırsatlar geçti.Ama zekaca onlardan aşağı olduğundan daima mağlup oldu....büyük mevkilerde bulunduğu halde hiçbir dirayet gösterememiştir.''şeklinde yargısını açıklar.(Hatırat,3.Cilt,S.407-8).Ağzı bozuk Doktor'un daha sonra amansız muhalifi olduğu İsmet Paşa'yı ise ''zeki denilen insanlardan'' sayar,ona götre Paşa içini ''maharetle saklar'',gayet 'evham ham'lıdır,'rüzgardan hile sezer''(3.Cilt S. 403).Herikisi hakkındaki hakaretevaran ifadelerden soyutlarsak Rıza Nur bu krizde daha zeki ve yetenekli bulduğu İsmet Paşa'ya destek verir.
Doktorun anlatımlarından 1919-1922 arasında üç buçuk yıla yakın süren Anadolu'daki Türk-Yunan Savaşı'ndan sonra 1923 Mayıs'ın yeni bir Trakya Savaşı tehlikesinin Heyette bir panik yarattığı belli olmaktadır.Doktor'a göre İsmet Paşa Boğaz açık olduğundan Yunan Donanması Marmara'ya girerek Trakya_Anadolu ulaşımını da kesecektir.Heyet Trakya'daki 8-10.000 askerimizin fazla direnemeyeceği kanısındadır.Çünkü ''bir tane bile topları yok.Kaçak olarakotuz top yollamıştık.Onu da bir İngiliz harp gemisi yakalayıp almıştı''Bu durumda doktorun ''ödünü koparan ''sonuç şudur.''O halde Pangalos hatta İstanbul'a da girer.Bu halde İzmir'de kazanılan o şanlı zafer İsmet'in meşhur tabirini kullanayım bu da olur.''(2.Cilt S.406)
Rıza Nur ''Çok düşündüm.Tazminattan vazgeçmek lazım olduğuna kanaat ettim.İsmet de o fikirde''diyerek yazıyor.Yunanistan'in durumu şimdikinden farklı değildi''...alsak bile Yunan'dan ne alacağız? Müflis ve maliyesi Avrupa kontrolu altında bir devlet.Tut kelin perçeminden.''Doktor durumu Fransa'nın'' Ruhr havzasını'' işgale benzeterek , maliyetini vurguluyor .Ne yapılacağı hususunda ''İsmet'le baş başa verdik'' diyor.Öte yandan ''Hükümet kati emrini vermiş.Rauf ateş püskürüyor ''du.Bekledikleri yanıt gelmiyordu.İ smet Paşa Ankara'ya giderek işi orada düzeltmek niyetindeydi ve bunu 24 Mayıs tarihli telgrafında Rauf Bey'e bildirmişti.Rıza Nur zaman darlığı nedeniyle buna karşı çıkar.Aslında uyumaya bile zaman yoktur.Paşa'nın ''o halde ne yapacağız'sorusuna Rız Nur tazminattan vazgeçme önerisi getirerek ,Hükümet'in '' kati emrine ''karşı onu ikna eder.Lozan'a gönderdiği 25 Mayıs tarihli telgrafta ''15 Mayıs günü Trakya'da ve de Meriç boyunda Yunan Ordusu'nun faaliyeti askeriyesi kayda şayandır.''diye yazmaktadır .İsmet Paşa'ya ilettiği bilgiye göre Yunanistan Başkumandanı ve İhtilal Komitesi Başkanı,Donanma Komutanı işle birlikte Batı Trakya'ya yığılmış olan kıtalarını denetlemişlerdi.Meriç'in batısında yedi Yunan Tümeni yığılmıştır.Kavala'da toplanan iki tümen ise vapurlarla İstanbul'a Çatalca Savunma Hattı'nın doğusuna çıkarılacağı biçiminde henüz doğrulanmayan bir istihbarat da alınmıştır.Daha sonra sınırdaki Yunan birlikleri ile ilgili bilgiler veren Başbakan telgrafına ''Meriç boyuna son günlerde top ve mühimmat,köprü malzemesi sevkedilmekte ve tayyare faaliyetleri çoğalmaktadır.''tümcesi ile poz vermektedir.İsmet Paşa'nın Rıza Nur'a yaptığı askeri analiz biraz da bu bilgilere dayanmakta olsa gerek.
Sonuçta bu kriz ve savaş tehlikesi Gazi'nin müdahalesiyle önlenir.Tartışmalı diğer konuların Türkiye yararına çözülmesi isteğiyle tazminattan vazgeçilir.Ama bu krizle Rauf Bey büyük bir siyasal darbe almıştır.Rauf Bey Lozan'ın ilk devresinde konferansınbaş sorunu olan Musul konusunda heyetin 8 Aralık ve 6 Ocak planlarını yetkisini aşarak Lozan Başyönergesi'nin 2.maddesine aykırı biçimde red etmesine ses çıkarmazken Lozan'ın 2.devresinde alınamayacak bir tazminat gerekçesiyle barış sürecini çökertecek ve savaşa yol açabilecek bir inat göstererek kendisini de bir siyasal çıkmaza sokmuştur.
Türkiye Musul'da yağmurdan (savaştan)kaçarken,Trakya'da doluya (savaşa) tutulmaktan kıl payı kurtulmuştur.Bunda Türk Heyetinde İsmet Paşa ile Rıza Nur'un ileri bir zeka ve kavrayışla Rauf Bey'e karşı kurduğu dayanışma ,Rumbold ve Venezilos'la başarıyla yürüttükleri işbirliği ve Ankara'da Gazi'nin desteği gereksiz ve yararsız bir Trakya Savaşı'nı önlemiş ve Lozan Barışı'nın önünü açmıştır.
Tazminatlar sorununun bu biçimde aşılmasından sonra bu kez Fransızlar'ın borçlar ve imtiyazları konusunda haftalar süren dayatmaları başladı.
İçişlerimize karışmak sayılan müdahaleleri,kıyılarımız arasındaki deniz taşımacılığına yönelik engellemeleri,askeri nitelik taciz ve tazyikleri gündeme gelmiştir.İngilizler ise bu süreçte Ankara arasında gidip gelen telgrafları İsmet Paşa ve Rauf Bey'den önce L ord Curzon ve Rumbold okuyor ve taktiklerini ona göre geliştiriyordu.Böylece müttefikleri Fransa'ya azami kazanç sağlarken Türkiye'yi masadan kaldırmadan Musul konusunda kendilerine sorun çıkarmayacak biçimde yormaya ve yıldırmaya çalışıyordu.Bu arada İstanbul ve Gelibolu'daki işgal güçlerinin takviyesini de geciktiriyorlardı.Ancak bu Fransız dayatmaları Haziran sonlarına doğru kabak tadı vermeye başladı.Doçent Sevtap Demirci'nin saptadığı gibi''Haziran'ın son günlerinde beklenmeyen Türk-Yunan yakınlaşması Müttefikleri rahatsız etti,çünkü.....Müttefikleri ilgilendiren konularda bir sonuç alınamaması durumunda ayrı bir Türk-Yunan anlaşmasını gerçekleştirebileceği yolunda her iki taraftan da tehditler almışlardır.''(Belgelerle Lozan,S.186)
28 Haziran'la Venizelos Rumbold'u ziyaret ederek uyarılarını yapmıştı.Öte yandan Ankara İsmet Paşa'yı tahliye konusunda sıkıştırıyor o da bunu Rumbold'a bu baskıyı yansıtıyordu.Rumbold Curzon'a gönderdiği raporda işgalin uzamasının Türk tepkisini çekerek tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini bildiriyor ve Fransızlar'ı sert biçimde eleştiriyordu.4 Temmuz 1923 tarihli telgrafında şu uyarı önemliydi:''Fransızlar konferansın kesilmesi anlamına gelecek bir politikaya dahil olmamızı istiyorlar ama böyle bir kopmanın sonuçlarına katlanmayı redediyorlar.(Belgelerle Lozan S.185)
Rumbold'a göre bu tutum ;
-Barışın belirsiz bir süre ertelenmesi
-İstanbul'daki işgal kuvvetinin güçlendirilmesi
-Türklerin İstanbul ,Çanakkale, Suriye veya Irak cephelerinden birinde veya daha fazlasında saldırıya geçmesi
Tehlikeleri yaratıyordu.
Çatışmaların başlaması durumunda Trakya'da Yunan ordusunu kullanma olanağı son uzlaşmayla ortadan kalkıyordu.Sırbistan ve Romanya delegeleri de artık çözüm ve Balkanlar'da istikrar istiyordu.
Bu uyarılar üzerine Curzon harekete geçerek Fransa'yı sıkıştırmaya başladı.Fransızlar İstanbul'un 'Ruhr Modeli''ne benzer yeniden işgali için zorunlu takviye birlikler göndermeye razı olmadığı halde kopmaya yol açacak dayatmalarda ısrar etmesi ni çelşkili buluyordu.İngilizler için bu süreçte Musul Petrolleri ile ilgili olarak kendi denetimlerindeki TPC (Turkısh Petroleum Company) tarafından daha önce alınmış imtiyazların tanınmasıydı.Gerçi Musul Vilayeti'ni artık tamamen işgal ettiklerinde bu konu yaşamsal önceliğini ve önemini yitirse de İngilizler ipi sağlam kazığa bağlamaya çalışıyordu.Temmuz'un ilk haftası dolarken ,Lozan'da durum bu merkezde iken Türkiye için Musul konusunda yegane tutanak noktası hala Revanduz'un kurtarılmasıydı.
Başbakan Rauf Bey 7 Temmuz tarihinde İsmet Paşa'ya gönderdiği telgrafta yine Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın uyarısını aktarıyordu.Maresal Lozan'da Musul Sorunu'nun çözümü için belirlenen dokuz aylık sürede tarafların hiçbir askeri ölmem almayacakları şeklindeki haberlerden tarafsız şöyle uyarıyordu: Revanduz'un istirdadı (kurtarılması) için icraatta bulunduğumuz bir zamanda Lozan'da... taahüdde bulunurken hiç olmazsa Revanduz emrivakiini (oldubittisini) kabul etmediğimizi ve Revanduz'un tahliyesi icap ettiğini kaydetmek muvafak olur"
Peki Rauf Bey ve İsmet Paşa Mareşal'in uyarıları doğrultusunda Revanduz'un işgaline karşı etkim diplomatik girişimlerle üzerlerine düşeni yapsalardı İngilizler Revanduz'u boşaltarak teslim ederler miydi ? Buna olumlu bir yanıt vermek zordur.Anca İngilizlerin Bahar Taaruzu için toparladıkları o kadar gücü sürekli seferde tutamayacakları açıktır. Nitekim bir süre sonra Revanduz ve Süleymaniye'den çekilerek burada Nasturi Taburlarını ve Seyid Taha gibi işbirlikçilerini bıraktıklarını Rauf Bey'in Lozan telgraflarından okuduk.Bu nedenle Türkiye anlaşmanın imzalanmasından önce Revanduz oldubittisine ilişkin diplomatik çekincelerini koysaydı Anlaşmanın imzalanmasından İstanbul ve Trakya'nın güvenceye alınmasından sonra yerel milislere bırakılmış olan Revanduz'u Fevzi Çakmak'ın öngördüğü biçimde yeniden kurtarılabilirdi.
Kaldı ki Türkiye bunun için düzenli ordu birlikleri kullanmayabilirdi.Ranya Grubu'nun da yurda dönüşüyle mevcudu beşyüzü bulan,silah ve donanımını İran'dan geri alan Revanduz Müfrezesi bazı takviyelerle Özdemir Bey komutasında 1923 sonbaharında Revanduz'u kurtarabileceği gibi bombardımanlarla sindirilmiş yerel oymakları ve ve halkı yeniden toparlayabilirdi.Bu durum Ranya ve Süleymaniye'nin İran'a sığınmış direnişçilerini de yeniden hareketlenmelerini sağlayacağı kuşkusuzdu.Böylece Türkiye Lozan'dan sonraki Musul'la ilgili siyasal sürece ve Haliç Konferansı'na daha eşit koşullarda girebilirdi.
Mareşal bunu sağlayabilmek için son çıkışını bir hafta sonra yaptığını Rauf Bey'in gönderdiği 14 Temmuz tarihli telgraftan öğreniyoruz.Ömrünün son yıllarına dek siyasete girmemiş olan Fevzi Çakmak Rauf Bey ve İsmet Paşa'ya şu siyasal formülü önermişti:
''Revanduz'un İngilizler tarafından işgal olunmasını kabul etmemek için Irak hududndaki statükonun ihlal edilmemesi hakkındaki kaydın Mudanya Mukavelesi'nin tarih-i imzasından (imza tarihinden) itibaren olunması rica edildiğini arz eylerim.''
Tabi Mareşal'in bu uyarısı ve önerisi öncekiler gibi o günlerin karışık ortamında dikkate alınmadı.İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında son günlerde yeniden artan gerilim ve anlaşmazlık,yine Gazi'nin müdahalesi ile aşıldı ve Anlaşma 24 temmuz 1923'te artık Halk Fırkası'na dönüşme(inkilab etme) sürecini yaşayan Müdafaa-i Hukuk hareketinin ezici bir çoğunlukla kazandığı seçimlerden sonra toplanmış olan 2.TBMM tarafından onaylandı.
On yıldan uzun süredir savaştan savaşa ülke doğal olarak barışı büyük bir sevinçle karşıladılar.Anlaşma Kurtuluş Savaşı'nın ve onun son evresindeki Büyük Zafer'in kazanımlarını asgari düzeyde de olsa tescil etmişti.Ama sekiz aylık Lozan Barışı'nın baş sorunu olan Musul Sorunu çözülmemiş,ertelenmişti.
Anlaşma'nın ''Siyasal Hükümler'' ile ilgili ilk bölümünün 3.Maddesi'nin 2.Sırası'nda ''Türkiye ile Irak arasındaki sınır işbu Anlaşma'nın yürürlüğe girişinden başlayarak dokuz aylık bir süre içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır.''deniyordu.Çözüm bulunamazsa sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülecektir.Bu karar beklenirken''Türk ve İngiliz Hükümetleri yazgısı bu karara bağlı olan toprakların şimdiki durumunda herhangi bir değişiklik yapacak nitelikte hiçbir askeri ya da başka bir harekette bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirle''ifadesiyle ise Türkiye'nin Revanduz oldubittisine karşı elikolu bağlanıyordu.Başta Derbent Harekatı bir destandı ama masadaki sonuç bir hüsrandı.
ŞEBİN MEDYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder