9 Mart 2012 Cuma

İbrahim KİRAS - Irak’ta atılgan Suriye’de çekingen

Büyük devletlerin politikalarını gözümüzde fazla büyütüyoruz bazen. Kusursuz bir akıl yönetiminde çalışan mükemmel bir mekanizma vehmediyoruz.

Sözgelimi ABD dış politikası o kadar düzgün işleyen bir mekanizmaya sahip ki yıllar önce İran’ı ortadan kaldırsın diye arkasından itekleyerek komşusuyla savaşa soktuğu Irak yönetimini bir süre sonra kendisi tasfiye etti. Bilahare bu ülkeyi İran etkisindeki grupların eline teslim ederek çekilip gitti!



Afganistan’da da aynı durum yaşanmadı mı? İran için yakın çevredeki en ciddi tehdit olan Kabil rejimini tasfiye etmekle kalmadılar; en yakın müttefiklerinin başında gelen Pakistan’ın da süreç sonunda büyük ölçüde kontrol dışına çıkmasına yol açtılar.

“Obama Doktrini”ni biraz da bu acı deneyimler ortaya çıkardı. ABD artık “dünya jandarması” rolü oynamayacak. Libya müdahalesine onun için karışmadı. Dost kuvvetlerin koordinasyonuyla ilgilendi sadece. Suriye’ye de onun için ne karışıyor ne karışmıyor. Esed yönetiminin devrilmesi çabalarının arkasında Amerikan aklının yer aldığına şüphe yok. Ama “dış müdahale” olmazsa devlet güçleri karşısında dayanamayacağı belli olan Suriye muhalefetinin yardımına koşmaya niyetli görünmüyor Amerikalılar.

Suriye rejimiyle kavgalı görünen irili ufaklı bütün bölgesel veya küresel aktörler de çeşitli gerekçelerle bu ülkeye yapılacak bir silahlı müdahale içinde yer almaktan imtina ediyorlar. En azından bazıları tek başlarına böyle bir girişim içinde olmayı istemiyorlar. Ama ABD’nin çekingenliği öyle bir boyutta ki Suriye’deki rejimin değişmesini gerçekten isteyip istemediği bile sorgulanıyor.

Şöyle düşünenler var mesela: ABD eğer isteseydi daha önce uygulayıp sonuç aldığı Libya modelini Suriye’de de uygulayabilirdi. Acaba Libya operasyonunu gerçekleştiren ortakların bu sefer benzer bir heyecanla ortaya atılmamaları mı Amerikalıların elini kolunu bağlıyor? Fransızlarla İtalyanlar o zaman Libya’yı işgal için birbirleriyle yarışa girdikleri gibi Suriye’deki rejimi değiştirmek için de coşkuyla ileri atılmış olsalar muhtemelen ABD de bu işin dışında kalmazdı. Ama Avrupalıların burada Libya üzerindeki Fransız-İtalyan rekabetine benzer bir motivasyonları yok herhalde ki kenarda beklemeyi tercih ediyorlar. Belki Fransa’nın da bugünlerde tıpkı ABD gibi seçim sath-ı mailinde bulunuyor olması böylesi bir operasyon için hareketlenmesini engelliyor.

Ama bunların hiçbiri ABD’nin isteksizliğini açıklamaya yetmiyor. ABD 2002’de Danimarka ve Polonya’yı bile Irak’a yönelik işgal savaşında teşkil edilen “çok uluslu” ittifaka dâhil edebilmişti. Çünkü o zaman ne AB’nin, ne BM’nin, ne de NATO’nun onayını almaksızın işgal harekâtını başlattığı için yaptığı işe çok ulusluluk kılıfı giydirmek gereği vardı. Bugün de İtalya’nın veya Fransa’nın boşluğunu dolduracak güçler bulması o kadar zor değil. Kaldı ki başta Suudi Arabistan ve Katar gibi bazı Arap devletleri olmak üzere Suriye’ye yönelik bir askeri operasyonda yer almaya hazır ülkelerin ikna edilmeleri için uğraşmak gerekmiyor.

Aslına bakarsanız, başta İngiltere olmak üzere Avrupalı ortaklarının harekete geçmeyişlerinin tek sebebi Washington’dan bir talep gelmemiş olması. Demek ki ABD’yi yönetenler Suriye’ye yönelik bir müdahale için düğmeye basmaya niyetli değiller.

Peki neden? Belki de bu ülkeye yapılacak müdahalenin sonuçlarının ne olabileceğini yeni yeni anlamaya başladıkları için hareket geçmeye çekiniyorlar. Bunun için de Suriye’nin kendileri açısından “ikinci bir Afganistan” olmayacağından emin oluncaya kadar bekleme niyetindeler.

Ne demiştik: Büyük devletlerin politikalarını gözümüzde fazla büyütüyoruz bazen.

STAR

Hiç yorum yok: