22 Aralık 2011 Perşembe

Suphi Saatçi - Irak Dramı Nereye Kadar…


ABD’nin 2003 Mart’ında girdiği Irak’tan çıkacağı 2011 yılının sonu yaklaşırken, işgalin son bulduğuna herkes gibi biz de inanmak istiyoruz. Dünyanın jandarması kabul edilen ABD, Irak’ı düşündüğü biçimde tanzim ettiği için (!) artık bölgeden çekiliyor. Bağımsız ve onurlu bir ülke hâline dönüşen Irak’ta adil ve güvenli bir yönetim sağlanacaktır (!).

Ajansların verdiği haberlere göre Irak’ta 200 binin üzerinde insan öldürüldü. Bazı kaynaklara göre gerçek rakam 400 bin dolayındadır. Bu rakamı bir milyon olarak telaffuz edenler varsa da, insan buna inanmak istemiyor. İşgalin geride bıraktığı daha başka dramatik tablolar da var. Irak’ta 2 milyon dolayında aç ve sefil kalan dul kadın ve 4 milyondan fazla yetim çocuk bulunuyor. Bunun bir ülkenin geleceği için ne kadar büyük bir tehlike oluşturduğunu düşünmek, insanı korkutuyor. Eğer verilen bu rakamlar doğru değilse -ki doğru olmadığını temenni ediyoruz- gerçek rakam nedir acaba?

Haberi daha önce veren ve herkesin kulak ardı ettiği ayrı bir haber daha var ki, gerçekten tüyler ürpertici… Haber Bağdat’ın ortasında satılan kız ve erkek çocuklar ile ilgili… Okuyan önce inanamıyor. Haberi veren Tiris Christenson ve Thor Bjorn Andersen adlı iki İsveçli gazeteci…10 Kasım 2009 tarihli “Swedish Agency for World News Express” gazetesinde yer alan haberde, Bağdat’ın göbeğinde, hem de parlamento ve diğer bakanlık binalarının bulunduğu Yeşil Bölge (Mantıkatü’l-Khadra/Green Zone)’nin bitişiğinde satılan kız ve erkek çocuklar gösteriliyor. Bu dramdan söz eden gazeteciler, bütün tehlikelere rağmen bunları fotoğraf ve filmlerle belgelemişlerdir. Bu pazarda Zehra adında 4 yaşındaki bir kız çocuğunun, hem de 400 dolara satıldığını duyuran bu haberin İsveç televizyonlarına düşmesi sonucu, kamuoyunda büyük tepkilere yol açmışsa da, Bağdat hükümetinin bu konuda ne yaptığı bilinmiyor.

ABD’nin müdahalesinden sonra Irak, özgürlük serüveni sonucu gerçekten derin yaralar almıştır. Özellikle Irak’ın Şii ve Sünni olan Arap nüfusunun beşerî potansiyeli çökertilmiştir. Peki, Irak’a müdahale eden ABD, umduğunun ne kadarını bulmuştur?

ABD, Irak’a ve daha sonra Körfez Ülkelerine yerleşmek suretiyle Körfez’den küresel ekonomiye petrol-doğalgaz akışının kesintisiz devamını kontrol altına almıştır. Bu arada hem bölgede istikrarsızlık abidesi haline gelen Saddam Hüseyin yok edilmiş, hem de İran’ın Körfez’deki olası hamleleri büyük ölçüde engellenmiştir.

Şu noktayı da göz ardı etmeyelim: Irak’ta hükümetteki Şii-Sünni ve ABD’nin kolladığı Kürt çekişmesi, aynı zamanda İran-ABD (Suudi Arabistan dâhil) nüfuz mücadelesi ile de sürmektedir. Sünni Baas rejimini deviren ABD, Irak’ta Şii İran’ın etkisinin yükselişini görebilmektedir. Muhtemelen bu sebepledir ki, 2011 sonunda Irak’tan tamamen çekilen 46 bin kişilik (sivil ağırlıklı) ABD kuvveti en azından 4.500 civarında -bu rakam 5.000 olarak da verilmektedir- olacak, Irak kuvvetlerini ve güvenlik güçlerini eğitmek maksadıyla varlığını sürdürecektir. Bunlara 2.000’e yakın ve çeşitli alanlarda uzman personelin (tarım, iklim, teknik, enerji, ulaşım, iletişim, eğitim vb) katılması kararı alınmıştır. Bu hususta kuşkusuz ki “Arap Baharı”nın Körfez Ülkelerinde meydana getireceği olumsuzluklarda ABD’nin yerinde müdahalesi de düşünülmüştür.

ABD ve İngiliz petrol şirketleri Irak’ın zengin petrolünü işletme konusunda sözleşmelerin aslan payını imzalamışlardır. Bu bakımdan ABD, en azından 10-15 yıllık bir süreçte Irak’ın iç siyasetinde etkin rol oynayacak demektir.

Siyasî gözlemciler Irak işgalinin sonuçlarını değerlendirirken, ABD’nin amaçladığı ve uzun vadede izleyeceği politikanın ana hatlarını şöyle tespit etmişlerdir:

Orta Doğu’da varlığı ve bekası ABD açısından son derece önemli olan İsrail üzerinde, bölgenin gelişme potansiyeli yüksek Irak tehdidi ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Orta Doğu’da, gerektiğinde İsrail’e yakın siyaset güdebilecek ve ele geçen ilk fırsatta devletleşecek ikinci bir “sadık dost” ve “stratejik ortak” gibi algılanan Irak Kuzey Yönetimi olgunlaştırılmıştır.

ABD Irak’tan büyük ölçüde çekilse bile, Arap Baharı’nın bir gün körfez ülkelerini de etkisi altına alabileceği endişesi ve İran’a olası askeri müdahalelerin hâlâ masada varlığını sürdürmesi gibi sebeplerle Körfez’den ayrıldığını söyleyebilmek mümkün değildir. Üstelik körfez ülkeleri, olası bir İran müdahalesi ile korkutularak çoğunluğu ABD’den olmak üzere silahlanma yarışı içerisine girmişlerdir. ABD, Irak’tan çekilse bile kendisine çok daha fazla bel bağlayan demokrasi yoksunu körfez ülkelerindeki varlığını daha da pekiştirmektedir.

ABD’nin Irak müdahalesi, bölge ülkelerinden en fazla Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemiştir. Bu harekât sonucunda gerilen Türk-Amerikan ilişkileri, Türkleri tüm dünyada ABD karşıtlığı en yükseğe tırmanan bir millet haline dönüştürmüştür. Hükümetler arası ilişkiler düzelse de, Türklerin ABD’ye karşı güven bunalımının daha uzun yıllar devam edeceği anlaşılmaktadır.

Irak’a Özgürlük (!) adıyla başlayan müdahale sonucu Irak tamamen yıkılmış ve bir enkaz haline gelmiştir. Ülkede milli birliği tesis edebilecek bir siyasi olgunluk mevcut değildir. Kurulan hükümetler adeta yamalı bohça gibi olup, halen bir “Azınlık Hükümeti” ile yaralar sarılmaya çalışılmakta, ama pek de başarılı olunamamaktadır.

Irak’ın altyapısı, askeri müdahale sonucunda bazı yerlerde %50’ler, bazı yerlerde %30’lar civarında tahrip olmuştur. Dünyanın 3. Petrol kaynaklarına sahip bu ülkede hâlâ elektrik kesintileri saatlerce sürmekte, dışarıdan işlenmiş petrol ürünleri satın alınmaktadır. Başta tıp alanında olmak üzere, üniversite gibi yüksek eğitim kurumlarının öğretim üyeleri yurt dışına kaçmakta, ülke adeta bir beyin göçünün travmasını yaşamaktadır.

ABD’nin müdahalesi sonucunda Irak’ta en kazançlı çıkan etnik grup Kürtler olmuş, devlet yönetiminde en üst makamları işgal etmişlerdir. Her ne kadar Irak Anayasa’sında federal bir yapı öngörülse de, ne Şiilerin, ne de Sünni Arapların ayrı birer federal yapı içerisinde olmadıkları görülmektedir. Buna karşılık Iraklı Kürtler, adeta “devlet içinde devlet” kurarak, pek çok konuda da Merkezi Hükümet’e danışmadan iç ve dış politikada bağımsız hareketlerini sürdürmektedirler.

ABD ve bir yerde İsrail’in telkini ve planlaması ile Irak’ta Arap varlığı silinmiştir. Irak’taki siyasî oluşumlardan söz edilirken Arap kavramı telaffuz edilmemektedir. Nitekim her fırsatta Irak’ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler telaffuz edilmektedir. Sürekli mezhep kışkırtıcılığı yapılarak ikisi de Arap olan Şii ve Sünni bloklar da, ne yazık ki bu oyuna gelerek kamplara ayrılmışlardır. Bu sebeple 325 sandalyeli Irak Meclisi’nde en çok yani 91 milletvekilliğine sahip “Irakiye” koalisyonu ve 89 milletvekili çıkaran “Irak Hukuk Devleti” grubuna karşılık, ülke yönetimine 42 sandalye kazanan Kürt ittifakı egemen olmuştur.

Anahtar rolünü başarılı biçimde oynayan “Kürt Bloğu”, olabileceği kadar ve en iyi şekilde Irak yönetiminde gene en önemli yerleri tutmuştur. Celal Talabani Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürürken, Hoşyar Zebari de dışişleri bakanlığı görevini devam ettirmiştir. Irak’ın dış temsilcilerinin Avrupa Birliğine mensup ülkeler gibi en hassas bölgelerinde Kürt Büyükelçileri yerleştirilmiştir. Edinilen bilgilere göre bunun bir hazırlık olduğu, gelecekte bir devlet ilanı olunca, Irak’a ait olan bu dış temsilcilik binalarının yeni kurulan devlete geçeceği, Bağdat merkezli Irak devletinin dış temsilcilik binalarına böylece el konulacağı planlanmaktadır. Hatta dışarıda Irak devleti adına elçilik binaları, evler ve değişik amaçlar için gayrimenkuller satın alınması için Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin bütün Kürt Büyükelçilerine talimat verdiği ifade edilmektedir.

Irak Kuzey Yönetimi, her ne kadar Irak’ın bir parçası ise de, çoğu kez dışişlerinde dahi bağımsız hareket etmesine hiç kimse karşı koyamamaktadır. Nitekim Ağustos 2011 sonlarına doğru, İsrail’in 6 adet insansız hava aracı dâhil harp-silah ve araçlarını Irak’ın kuzeyine yerleştirme isteği, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) tarafından kabul edilmiştir. İnsansız hava araçlarının 4’ünün Kerkük’ün kuzeyinde, 2’sinin ise Musul’daki hava limanında konuşlanacağı öğrenilmiştir. Buna merkezî hükümetin oturduğu Bağdat da ses çıkaramamaktadır. Kuzeyde kurulmakta olan ve provaları yapılan yeni bir devletin finansmanı Bağdat, inşası ise Ankara tarafından gerçekleştirildiği ve fiilen yürütüldüğü iddia edilmektedir.

Irak’taki merkezi hükümetlerin en az orta vadeye kadar ABD ile İran çekişmesi sebebiyle istikrarlı dönemler geçirmesinin pek mümkün olamayacağı anlaşılmaktadır. Irak’ta böylesine büyük sorunlar var iken, ülkenin nasıl düze çıkacağı merak konusu… Bu bakımdan Irak’ın ABD’nin çekilmesinden sonra muhtemel gelişmeler hakkında bazı yorumlarda bulunmak da doğrusu kolay değildir. Bu hususta ülkedeki siyasî kutupların nasıl bir hazırlık yaptığını ve beklentilerinin neler olduğunu anlamaya çalışarak, ülkenin nereye gideceğini tahmin etmek için biraz beklemek gerekir.

KERKÜK VAKFI

Hiç yorum yok: