Ortadoğu'nun önemli bir noktasında yer alan Kerkük, tarih boyunca birçok milletin elde etmek istediği ve uğruna can verdiği bölgenin ana merkezi olmuştur. Türkler, 9.yüzyıldan itibaren Abbasi hükümdarının isteği doğrultusunda ordunun eğitimi ve geliştirmesi için bölgeye davet edilirler. Bölgeyi yurt edinen Türkler, bu topraklarda altı tane devlet kurarlar. Kerkük'ün son sahibi Osmanlı Türkleridir. 1871'de Kerkük topraklarında zengin petrol yatakları olduğu anlaşılınca emperyalist devletler aç kurtlar gibi saldırırlar. Entrika, hile ve oyunlarla kader birliği yapmış yöre insanlarını birbirlerine düşürürler. Nihayet 8 Kasım 1918'de Musul vilayeti İngilizler tarafından işgal edilir. Ama Anadolu Türklüğü bu toprakları Misak-ı Milli ile Türk vatanının ayrılmaz bir parçası olarak görmeye devam eder. Irak Türklerinin İngilizlere karşı verdiği milli mücadele desteklenir. O günün zor şartlarında bu Türk topraklarını kurtarmak mümkün olamaz. Ulu önder Atatürk şu sözüyle Türk çocuklarına milli bir görev yükler: “Türkiye'nin güney sınırı İskenderun'dan başlar, doğuya doğru uzanır, Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alarak İran hududuna dayanır.” İşte bu sebepledir ki, vatansever her Türk'ün gönlünde bu ata vasiyetini yerine getirmek düşüncesi yatar.
1918 Kasım'ında zorla anavatandan koparılan Irak Türklüğünün başına bu tarihten sonra gelmedik şey kalmaz. İngilizlerin başlattığı zulüm ve baskı, Krallık döneminde daha da artar. 1958'de başlayan diktatörler döneminde ve özellikle de Saddamlı yıllarda dayanılmaz hal alır. Toplu katliamlar, sürgünler ve faili meçhul cinayetler sonucunda on binlerce Türk hayatını kaybeder. Irak-İran savaşında zorla cepheye sürülen Türkmenler, binlerce can yitirirler. Bu da yetmezmiş gibi toprakları ellerinden alınıp Araplara verilirken karşı çıkan Türkler, mecburi göçe tabi tutulur.
2003 yılı Irak Türklüğü için daha büyük bir felaketi beraberinde getirir. Saddam'ın devrilmesiyle Irak Türkleri daha tehlikeli düşmanlar karşısında adeta sahipsiz ve korumasız kalırlar. Daha devletleri kurulmadan önce bölgede kullanabilecekleri işbirlikçi arayan Yahudiler, 1931 yılında aradıkları topluluğun Kürt aşiretleri olduğunu fark edeceklerdir. 1960'lı yıllarda Mossad ajanları tarafından eğitilen Irak'taki Kürt aşiretleri, ülkelerine ihanet etmekte tereddüt etmezler. Onları önce Ruslar ve İsrailliler, daha sonra da İran ve Amerikalılar kullanırlar. Zaman zaman da Irak yönetiminden aldıkları rüşvetlerin etkisiyle birbirlerine ihanet ederdi. 1946 ve 1975'te efendileri olan Ruslar ve Amerikalılar tarafından yüzüstü bırakılmalarından asla ders almazlar. Her zaman bir gücün emrine girmeye hazırlardır.
Bağdat'ın 60 km. kuzeyinden itibaren Türkiye sınırına doğru uzanan bölgeyi arz-ı mev'udun parçası olarak gören İbrani emperyalizmi, pençelerinde tuttukları Amerika ve İngiltere'yi de peşine takarak Irak'ın işgali için harekete geçerler. Daha önce İsrail'e göç ettirilen ve Kürt kabileleri arasında yaşadıkları için Kürtçe bilen İbrani asıllı Yahudiler, sahneye çıkarılırlar. Özellikle Kürtler arasında yaşayan Sabetayist unsurlar, işgal sonrası oluşturulan Irak yönetiminin kilit noktalarına getirilirler. Irak dışişleri bakanı Hoşyar Zebari bunun tipik bir örneğidir. İsrail, devlet vaadiyle peşine taktığı Kürt aşiretlerine, Yahudilerin yalancı cennetini de içinde bulundurduğuna inanılan arz- mev'udun bu değerli topraklarını bırakmak niyetinde değildir. Bu planın sadece bir parçasıdır. Irak Türklüğünü yok sayıp bu bölgeye hâkim olduktan sonra sıra Fırat'ın kaynağına kadar uzanan toprakları Türkiye'den koparmaya gelecektir. Şimdiden hayali Kürdistan haritaları bunun için yapılıyor.
Bir süre önce yayınlanan çok kıymetli bir eser bu tehlikelere dikkat çekiyor ve bölgede oynanan oyunları belgeleriyle gözler önüne seriyor. Değerli araştırmacı Ali Kerküklü tarafından kaleme alınan Kum Saati yayınları arasında çıkan kitap, “ Oyun İçinde Oyun Kerkük” adını taşıyor. Kitap iki ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Irak coğrafyasındaki Türk varlığı, Türk yerleşim alanları, Türk nüfusu, Irak Türklüğü üzerine oynanan oyunlar, seçimlerde yapılan hileler ve entrikalar belgeler ışığında anlatılmaktadır. İkinci bölümde ise bu topraklarda yaşayan Kürt aşiretlerinin emperyal güçler tarafından tarih boyunca nasıl kullanıldıkları, örnekleriyle gayet ayrıntılı bir biçimde ele alınmaktadır. Türk basınında ilk defa bu eserde, İsrail'in 1960'lı yıllarda başlayarak günümüze kadar Barzani ve Talabani'ye bağlı Kürt aşiretlerini eğittiğine ve ülkelerine ihanete sevk ettiğine ilişkin belge ve fotoğraflara yer verilmiştir.
Mossad başkanı olmak yolunun 50 yıldır Irak'ın Kuzeyinden geçtiğini öğrenmek, Molla Mustafa Barzani'nin İsrail ziyaretinde tercümana ihtiyaç duymadan İbranice ile derdini anlatabildiğini duymak ve İsrail'e ayak basar basmaz yakını olan Irak'tan göç eden Kürt Yahudilerini sorduğunu bilmek, insanı hayrete sevk ediyor. Bu arada Müslüman ismi taşıyan ve Kürt diye adlandırılan on binlerce insanın İbrani kökenli ve Musevi olduğunu öğreniyorsunuz. Karşınıza Kürt devleti kurmak perdesinin arkasında kutsal topraklara sahip olmak amacını taşıyan bir İsrail planı çıkıyor. Gerçekten de kitabı okudukça oyun içinde oyun olduğunu görüyorsunuz.
İsterseniz şimdi kitap içinde kısa bir gezintiye çıkalım. Kerkük'ün tarihini bilmek isteyen her Türk'ün gözlerini bu kitabın satırlarında gezdirmesi gerekiyor. Kitapta Kerkük ‘ün tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tarihten bu yana bir Türk şehri olduğu, İngilizlerin yazdığı raporlara dayandırılarak belgelendiriyor. İşte bunlardan birkaç örnek: İngiliz istihbaratının ünlü kadın casusu Gertrude Bell, Irak'ın sınırlarını cetvelle çizen kişidir. Gertrude Bell, mektuplarında ve raporlarında Kerkük'ün Türkmen şehri olduğunu açık bir şekilde yazmaktadır.
Kitabın ansiklopedik referans olarak kullandığı Cambridge Üniversitesi yayını olan “ Dünyanın Yöresel Mimarisi Ansiklopedisi ” adlı eserin Kerkük bölümünde, Kerkük'te Türkmenlerin çoğunluğa sahip bulundukları ve Irak'ta Türkmen nüfusunun 2.5 milyonun altında olmadığı yazılmaktadır.
1957 nüfus sayımının sonucunu Molla Mustafa Barzani neden reddetmiştir? Kerkük iddia ettikleri gibi Kürt şehri olsaydı nüfus sayımını reddederler miydi? Yine bu sayıma katılmaları için Kerkük şehri üzerine atılan broşürler neden Türkçe harflerle ve Türkçe hazırlanmıştı? Çünkü 1957 yılında Kerkük'te yaşayan halk, ezici çoğunlukla Türkmenlerden oluşuyordu.
Kitapta 14 Temmuz 1959 katliamına ilişkin verilen bilgiler, insanı dehşete düşürüyor. Şu anda Irak Cumhurbaşkanı olan Talabani'nin bu katliamda yer alması ve ellerini Türkmen kanına bulamış olması nasıl açıklanabilir? “Celal Talabani 14 Temmuz 1959'da katliam sırasında elinde silah Kerkük sokaklarında dolaşırken ve ordu karargâhından çıkarken görülmüştür. Acaba ne işi vardı kışlada? Talabani eğer isterse kendini gören şahsın ismini açıklayabilir. Bu şahıs İstanbul Pendik'te oturmaktadır.” Bizim yeni öğrendiğimiz ayrıntı ise Celal Talabani'nin Bağdat Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci iken Türkler aleyhine faaliyetlerinden dolayı bir Türkmen gencinden yediği yumruktur. Dünya siyaset tarihinde bir kişi hariç hiçbir lidere “siyasi fahişe” denilmemiştir. O da Celal Talabani'dir.
“ İhanete Giden Yol İsrail'den Geçer” başlığını taşıyan bölümde Kürt-İsrail işbirliğinin dünü ve bugünü anlatılıyor. Özellikle Barzani ailesinin batılı devletlere yaptığı uşaklık ve kendi milletine ihaneti içeren bölümler okunmaya değer. Yazarın Molla Mustafa Barzani hakkındaki şu sözleri çok anlamlı: “ İran şahı ile Stalin'den emir almak şerefine nail olmuş, İsrailli kardeşleriyle diz dize oturmuş, Mossad'ın her isteğini emir telakki etmiş, CIA'nın maaş bordrosunda boy göstermiş, devletine ihanet ederek isyana kalkışmış, kendisi ihanete uğrayınca boynunu büküp efendisinin dizinin dibinde hayata gözlerini yummuştur. Bu kadar sadık bir hizmetkâr, dünyanın hiçbir yerinde asla bulunamaz. Bu sebeple Molla Mustafa Barzani'nin adının altın harflerle Guinness Rekorlar kitabına yazılmasını öneriyorum .”
“Geçmişte olduğu gibi bugün de Irak'ın yapılanmasında rol oynayan Amerika ve dış güçler özel olarak Türkmenleri politik çerçevenin dışında tutmak ve haklarından bile mahrum bırakmak gayesini güdüyorlar. Aynı amacı işgalcilerin işbirlikçileri Kürtler de benimsemiş görünüyorlar. Kürtler, Türkmenleri Irak'ın siyasi sahnesinden tamamen silmek istiyorlar. Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek, Musul ve Kerkük petrollerine sahip olmak gayreti içerisindeler. Türkmenlere karşı Saddam zulmünü aratmayacak muameleleri dünyanın gözü önünde yapıyorlar. Yıllardır dış güçlerle içli-dışlı olan Kürt grupları, riyakâr dünyanın gözünde, mazlum toplum rolündeler. Dünün mazlumları(!) bugün zalim kesiliyor. İsrail oğulları, emelleri uğruna Kürtleri ustaca kullanıyorlar.
Ali Kerküklü bölgede olup bitenleri ve gelecekte oluşacak gelişmeleri kitapta şöyle ifade ediyor; “ Ariel Şaron'un şu sözleri, Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insanları bekleyen tehlikenin ne denli büyük olduğuna işaret etmektedir:"Şunu açıkça söylememe izin verin. ABD'nin İsrail'e baskı yapması diye bir şey söz konusu olamaz. Bundan kaygı duymayın...ABD'yi biz, yani Yahudiler yönetiyoruz ve Amerikalılar da bunu biliyorlar.Bugün Irak'ta oluk oluk akan kan, petrolden daha ucuz. Kerkük, Musul ve Erbil'de sahnelenen oyun açıkça ortada. Nitekim Irak'ın Kuzeyinde gelişecek ayrılıkçı bir Kürt hareketinin, hele bir Kürt devletinin bölge ülkelerini etkilemeyeceğini düşünmek mümkün değil. Bölge ülkeleri, coğrafi ve demografik yönden birbirine çok benzer özelliklere sahipler. Birinde gelişecek siyasi bir oluşum, kaçınılmaz olarak diğerlerini de etkileyecektir. Bu nedenle Irak'ın Kuzeyini bağımsız bir Kürt devletine dönüştürmek isteyen tüm girişimlerin dolaylı olarak bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü hedef alan bir tehdit olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bölgede bir yangın var, bu yangın komşu ülkeleri ilgilendirmez denilirse, herkes bilsin ki, bu yangın bölgeye sıçrayacak ve uzandığı her yeri alev alev tutuşturacaktır. Eğer zamanında gerekli önlemler alınmazsa Kürt bayrağının Mahabad (İran), Kamışlı (Suriye) ve Diyarbakır'da (Türkiye) dalgalanmayacağını kim garanti edebilir? Dış güçler zaten bu yangını körüklüyorlar. Bölge ülkeleri, olup bitenleri çok iyi takip etmeli ve birbiriyle işbirliği içine girmelidir. Çünkü bu yangın her geçen gün tüm Ortadoğu’yu kapsayacak derecede hızla ilerliyor.”
(Tarih: 8 Kasım 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder